29 Nisan 2024 Pazartesi

Olmak ya da Bi Tuhaf Olmak // Köksal Erdenoğlu

 





olmak ya da bi tuhaf olmak

ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
bir kedi yavru yanına seni çağırdı
damlalar birikti,
damlalar halkalandı
yağmur kesildiğinde
sevgilinin nefesi gibi kokan
toprak kokusu vardı
ilk kuş sesleriyle
bulutların arasından çıkan ilk ışıklarla
ve böylece silinmez oldu kalbimde adın
gözlerin aynaların ardında sır
dudakların düşlerime kırmızıyı yansıtır
hangi gizemin dalgaları
uçları ateş rengi saçların
sessizliğin siyaf kadife üstünde pırlantadır
bense yalnızlığın peşindeyim asırlardır
köksal erdenoğlu

Yara // Rilke

Bir yara gibi gelirdi hiçlik sana. Serinlettin onu dünya ile.

Rilke

25 Nisan 2024 Perşembe

Dünya // Tim Parks

Dünya bir dilek dileme fabrikası değildir.

Tim Parks

Aptallarla Ne Yapmalı? // Maxime Rovere

Maxime Rovere, Aptallarla Ne Yapmalı?


Aptallığın yelpazesi o kadar geniş ki bütün aptalları aynı anda incelemek mümkün görünmüyor. Kendi bildiklerinin doğrulu­ğundan emin olarak kuşku duymayı toptan reddeden aptallar var; bazıları da her şeyi reddedip hakikate bile kuşkuyla yaklaşıyor; bir de bu iki grubu da iplemeyen, hatta önlenebilecek felaketler de dahil hiçbir şeyi iplemeyenler var. Bütün bu aptallar hakkında aynı anda konuşmak mümkün mü?
İnsanlar yanlışlıkla, tesadüfen, eksik­likten veya aşırılıktan, şartlardan veya güya kendilerine rağmen aptal değildirler. Sistemin aptalları vardır.

Çünkü bildiğiniz üzere hakikat aptalların umurunda değildir, hakikati istemezler! Siz onlara kuramla bunu dayatmak istediğinizde onlara benzemeye devam edersiniz.

Her zaman bir başkasının aptalıyız; aptallığın biçimleri sonsuzdur ve asıl aptal içimizdedir.

Ger­çekten de aptallığı nasıl tanımlarsak tanımlayalım varacağımız sonuç aynıdır: mümkün ve tahayyül edilebilir her türlü yöntemle, insan olan ve olmayan bütün güçlerle aptallık mutlak bir biçimde -ya da mümkün olduğu kadar- savaşılması ve yok edilmesi gereken bir şeydir.

24 Nisan 2024 Çarşamba

Beş Element // ke

beş element


dört mürşid tanıyorum,
akıl ikilikle kavrar, yürek teklikle diye çıktıkları yolda,
insanı açıklamak için
biri eksi birle sıfırı seçti,
biri sıfırla biri seçti,
diğeri ise birle ikiyi,
sonuncusu da eksi birle artı biri..
ben de birle biri seçtim,
ilki sen hep eksiksin ve hiçsin dedi,
ikincisi sen hiçsin ama ötesinde ötesin de,
diğeri sen ve senle öteki dedi,
sonuncusu zıtlıklarda bulabileceksin ancak kendini,
ben açıklayamasam da
birebir tanık oldum kendime..
anlaşmayı deniyoruz,
birbirimizden farklı olmamıza karşın
beş element gibi..

Tek Bir Yıldız Altında // Wislawa Szymborska

Tek Bir Yıldız Altında

...
Büyük sorulardan, küçük yanıtlar için özür dilerim
Gerçek, bana pek önem verme
Ağırbaşlılık, göster bana yüce ruhunu
Varlığın gizi, dayan eteğinin kuyruğundan ipleri yoluşuma
Ruhum, beni suçlama, sana ara sıra sahip olabildiğim için
Her şeyden, her yerde olamadığım için özür dilerim
Herkesten, herkes olamadığım için özür dilerim
Biliyorum aklamaz hiç bir şey beni yaşadığım sürece
Çünkü, kendim, yine kendim engelim.
Dilim, bana kızma acı sözleri ödünç alıyorum
Ve sonra onları daha yumuşak göstermek için çabalıyorum diye
Wislawa Szymborska

23 Nisan 2024 Salı

Boğaziçi Şıngır Mıngır // Salah Birsel

BÜLBÜLLER DE İÇER...

Buldular mı bir dolu içerler.
Ama bu gerçeği bilginler değil, tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun annesi Zağra'lı Hacı Fatma Hanım saptamıştır. Bunun için de bülbülleri günlerce, Göztepe'deki evinin bahçesinde, dürbünüyle gözlemiştir.
Fatma Hanım gözlemlerini şöyle dile getirir:
Bir bülbül ala sabah, söz gelişi bir vişne ağacına gelip konar. Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyla deştikten sonra çekip gider.
Akşam, yine gelir. Vişnenin kuş gagasıyla deşilen yerinde meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap olmuştur.
Kuş, akşamın "garipler sersemliği" denilen bu son saatinde bir iki vişneden kendi elceğiziyle hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir, birkaç külhani ıslık öttürür.
Kadehler beşi, altıyı buldu mu nağmeler uzar.
Ortalık iyice karardığı için küçük esmer kuş göze görünmez ama sesi ağaçtadır. Belki de içkiyi sürdürmektedir.
Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar...
Boğaziçi Şıngır Mıngır
Salah Birsel

22 Nisan 2024 Pazartesi

Yerçekimi ve İnayet // Simone Weil

Öyle bir şiir ortaya çıkmalı ki bu ebedi ışığın yaptıklarının tümünü kapsasın.

...
Doğrusu (sınır olarak şimdinin dışında) zaman yoktur, buna rağmen zamana tabiyiz. Varolmayan şeye tabiyiz. Ama itaatimiz vakidir. Biz, gerçekdışı zincirlerle gerçekten bağlanmışız. Gerçekdışı olan zaman, her şeyi ve bizi gerçekdışılıkla örter...
...
Hareketsiz kalmalı ve arzuladığımız ve yaklaşamadığımız şeyle birleşmeliyiz. Tanrı'yla da böyle birleşilir: Ona yaklaşılmaz. Mesafe güzelliğin ruhudur...
...
Doğal yetilerle kavranan her şey varsayımsaldır. Yalnızca doğaüstü sevgi bir şey ortaya çıkarır. Bu şekilde biz de ortak yaratıcılarız. Kendimizi yaratmayı feshederek dünyanın yaratılışına katılıyoruz....
Yerçekimi ve İnayet, Simone Weil

Tanrı Aşkı Üzerine Düzensiz Düşünceler // Simone Weil

Nasıl ki okumayı, bir mesleği icra etmeyi öğreniyor isek, her şeyde ve her daim Tanrı'ya teslim olan kainatı da öğreniriz. Bu süreç çıraklık gibidir. Her çırak gibi çok çaba harcamaya ve zamana ihtiyaç duyarız. Sonunda ehil olmuş kişiler için ise olaylar ve şeyler arasında bir fark yoktur, okumayı bilen için aynı cümlenin kırmızı yahut mavi mürekkeple yazılanında bir fark olmadığı gibi. Çıraklığı biten için her şey kutsal ve sonsuz bir hoşluğa sahip sözün akis etmesidir. Yani artık onun için acı yoktur. Istırap ve ağrılar yalnızca bazı vakaların farklı renkte mürekkeplerle renklendirilmesidir. Okumayı bilmeyen için, bir cümlenin hangi renkte yazıldığı önem arz etse de okuryazar olan bununla ilgilenmeyecektir.

Bir çırak yaralandığında yahut yorgunluktan şikayet ettiğinde, işçiler ve köylüler ona şu güzel sözü söyler: "Mesleğin şimdi vücudunda yer etmeye başlıyor." Bizler de her acıyı hissedip, ıstırap çektiğimizde, esasen hakikatin, dünyanın nizamının, Tanrı'ya itaatin vücudumuzda yer etmeye başladığını söyleyebiliriz.
...
Bu sebeple, düşüncelerimi yaşayacakları başka bir barınağa yollayabilmenin adıdır dostluk.

...

İlk olarak, geleceğin bütün isteklerimizi içine tıktığımız bir yer olduğuna inanmayı bırakmalı. Gelecek, şimdiyle aynı cevheri paylaşır.
Uzun süreden beri kimse yalnız, sade ve süssüz bir hayatla tatmin olmuyor, her an bir başka şeye arzu duyuyor. "Şeyler" için yaşamak istiyoruz. Oysa, kendimize söylediğimiz bu yalanı bırakmamız, sadece kendisi için yaşanacak bir nesne olmadığını anlamamıza yeterlidir. Sürekli, tatmin etmeye uğraştığımız hazlarımızın pe­şinde koştuğumuz yeter, zira tüm bunların sonunda yine hoş­nut olamayacağız. Sevilen her daim başka şeylerdir ve aslında istediğimizin gerçekte neye tekabül ettiğini bilememekten mutsuz olacağız. Bizi feraha erdirecek her şey, her birimizin bu hakikate dair katı dikkatini korumasıyla mümkün.

Tanrı Aşkı Üzerine Düzensiz Düşünceler
Simone Weil

Bitkiler Okulu // Fazıl Hüsnü Dağlarca


-Dökülen yaprakları ağaçların
Nereye gider
-Güz' e gider
-Kış' a gider
-Nereye gidecek, der kiraz ağacı
Dökülen yaprakların hepsi
Çiçek açacak dallara gider
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bitkiler Okulu

Yürüyen Kelimeler // Eduardo Galeano

Varlıklar Ve Uğraşları Üzerine Pencere

Ütücünün derisi dümdüzdür.
Kırık şemsiye tamircisi uzun ve sivri kafalıdır.
Tavuk satıcısı tüyleri yolunmuş bir tavuğa benzer.
Engizisyoncunun gözleri şeytanca parlar.
Tefecinin gözkapakları arasında iki bozuk para durur.
Saatçinin bıyıkları saati gösterir.
Kapıcının elinde anahtar vardır, parmak yerine.
Gardiyanın yüzü hapishane kaçkını gibidir, psikiyatrınki deli.
Avcı, izini sürdüğü hayvana dönüşür.
Zaman, aşıkları ikiz kardeşlere benzetir.
Köpek kendisini gezdiren adamı gezdirir.
İşkence işkencecinin düşlerine işkence eder.
Aynadaki mecazla karşılaşan şair kaçar.
Yürüyen Kelimeler / Eduardo Galeano

21 Nisan 2024 Pazar

Huzursuzluğun Kitabı // Fernando Pessoa

Hayat tahayyül edebildiğimiz kadardır. Bütün dünyası tarlasından ibaret olan köylünün gözünde, o tarla bir imparatorluktur. Sezar’ın gözünde ise azımsadığı imparatorluğu topu topu bir tarla kadardır. Fakir insanın bir imparatorluğu var, güçlü olanın ise altı üstü tarlası. Aslına bakılacak olursa, sahip olduğumuz tek şey izlenimlerdir; dolayısıyla, hayatımızın gerçekliğini izlenimlerin üzerine oturtmalıyız, algıladıkları şeylerin değil.

(Böyle düşünmemin özel bir nedeni yok.)
Çok düş kurdum ben. Bunca düş kurmuş olmaktan yorgunum, ama düş kurmanın kendisinden yorulmuş değilim kesinlikle. Kimse yorulmaz düşten, çünkü düş unutmaktır ve unutmak üstümüzde ağırlık yapmaz; uyanık uyuduğumuz, rüyasız bir uykudur unutmak. Düşlerimde her şeye sahip oldum. Uyandığım zamanlar da oldu, ama bunun ne önemi var? Kaç kez imparator oldum kim bilir! Hem de en anlı şanlılarından; ama ne bayağı insanlardı!
Huzursuzluğun Kitabı / Fernando Pessoa (s.117)

20 Nisan 2024 Cumartesi

Tezer Özlü

Dünyanın acısı olmasaydı, taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı.

İnsanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bu bazen olgunluktur, ama olgunluk değilse, o zaman çöküştür.
Tezer Özlü

Ölümü İnkar // Ernest Becker

İnsanların sahip olduğu tek güvenli hakikat, kendilerinin yarattıkları ve dramatize ettikleri hakikattir; yaşamak hayatın anlamıyla oynamaktır.

Ölümü İnkar
Ernest Becker

Gece // Bilge Karasu

 —88

‘Daha düne dek…’ diyebilirim, öylesine yakın bir geçmişten söz ediyorum çünkü; daha düne dek (bu defterleri doldurmağa başladığım sıralarda bile) yapılan edilen her şeyin, yazılan her yazının, yaşanan her günün, bir duvar gibi, bir kumaş –hem de en incesinden, en ustalıklısından bir kumaş- gibi, özenle, kusursuz, her karışı her karışına, her taşı, her atkısı, her taşına, her çözgüsüne sıkı sıkıya bağlı bir duvar örer, bir kumaş dokur gibi yapılması, yazılması, yaşanması gerektiğine inanıyordum. Ölümlü bir dünyada insan çabasının en büyük başarısı, ölüm diye bir şey hiç yokmuş gibi davranarak, ölüme meydan okuyarak kurmak, örmek, kendi payına düşeni yapıp sonrakilere bırakmaktır diyordum…
Yanılıp yanılmadığımı bilecek durumda değilim ama şimdi bu kumaşın yırtıldığını, çözgülerin kaydığını sanıyorum; duvar çatlamağa başladı. Elimi attığımda taşlar, iplikler elimde kalıyor. Bu taşları yeniden tutturmak, bu iplik uçlarını birbirine bağlamak, gücümü aşan bir şey gibi mi görünüyor? Değil. Ama, kesinlikle boş bir iş gibi görünüyor. Yapmağa değmez, uğraşılmaz bir iş… Defterimin bu son sayfalarını doldururken artık açıklamalar, bağlantı kurmalar, süreklilikler, etkili olabilecek tümceler de boş işlerden görünüyor. Düzensiz (daha doğrusu, insan kafasınca bir düzenin dışında kalan) bir dünyaya, düzen getirmekte, bir düzen getirilmiş gibi aldatıcı bir duygu yaratmakta, yazıyı bir araç (ya da aracı) diye görmekten vazgeçmemiz gerekiyor galiba. Yazı yazmak, konuşmak, etmek eylemek, bizleri, bu (yadırgayıp durmaktan öteye geçemediğimiz) düzen yokluğuna alıştırmayacaktır.
Gece- Bilge Karasu

Olmayalı / kişinin yaşamının anlamı // Oruç Aruoba

93.
Kişinin, yaşamının anlamı, bilmediği yerlerde gezinir: birtürlü bilemez kişi, onu nereden ve nasıl kendine katacağını - hep bir garip uzaklıktadır, anlamı, yaşamının, kişinin...
140.
...
Kişinin -belki bitkinlikle, hatta tükenmişlikle (nefes nefese...)-, orada, o bulunduğu yerde bulunmasından dopdolu bir mutluluk; bütün geçmiş yaşadıklarını da, oraya ulaştırmış yolun durakları olarak, bir şükran duyduğu -onayladığı, 'Evet'lediği- başka ya da farklı olmasını istemeyeceği, bir yer...
O yer, kişinin, seve seve ölebileceği yerdir -
- ölümünü sevinçle karşılayabileceği yerdir, anlamı, yaşamının, kişinin.

Olmayalı / kişinin yaşamının anlamı // Oruç Aruoba 

Bir Değirmendir Bu Dünya // Cahit Zarifoğlu

Güneş birden bire kara bulutun ucundan, baskıya karşı bir başkaldırıyı hatırlatarak saçını çıkartıyor. Şimdi bakıyoruz ve tutunacağımız ipi, boyanacağımız boyayı ve alnımızı koyacağımız temiz yeryüzünü görüveriyoruz. Ve selam diyoruz. Âleme, mahlûka, yıldızlara, insanlara…

Ben menekşelerin yapraklarını birkaç aylık çocuğun pembe yanaklarını okşar gibi okşayanlar gördüm. Evlerinin bütün çiçekleri güzel, kendilerini sevdirmek için istekliydiler.
Bir Değirmendir Bu Dünya / Cahit Zarifoğlu

18 Nisan 2024 Perşembe

Meseller // Soren Kierkegaard

“Bir taşı fırlatan kimsenin o taşı fırlatana kadar taş üzerinde hükmü vardır, ama fırlattıktan sonra yoktur” (Aristoteles).' Yoksa taşı fırlatmak bir yanılsama olurdu; fırlatmış olmasına rağmen taşı elinde tutmuş olurdu...

Meseller
Soren Kierkegaard

Umut/suzluk // Bahman Ghobadi

Bir atın umudu yoktur. Onu, sırtında şakıyan kamçının umutsuzluğu yürütür. Bizim hikayemiz de biraz böyle.

Bahman Ghobadi

Golem // Gustav Meyrink

Ya içimizdeki yaşam esrarengiz bir kasırgadan başka şey değilse?

Kitap sanki bir düş gibi sesleniyordu bana, ama daha açık, daha anlaşılır bir biçimde. Yüreğime dokunuyordu bir soru gibi.
İnsan birinin yalnız gövdesini değil, ruhunu da iyileştirebilir.
Golem
Gustav Meyrink

Cahit Zarifoğlu

Çok kısa bir süre tarif edilemez, acı veren ve beyhude bir özlem duydum kendime, sonra sadece o kaldı. Ondan başka bir şey yoktu. Kaçtım ondan, ama artık kaçan oydu.

Cahit Zarifoğlu, Rilke'nin Romanında Motifler

Cool Anılar // Jean Baudrillard

Rüyalar gerçek hayattan gelen arzuların yerine geldiği bir ortam olmaktansa, gerçekler rüyalardan doğan arzuların yerine geldiği bir ortam olmalıydı.

Rüyalar arama motoru olmalıydılar.
Çünkü farklılık güzeldir, kayıtsızlık ise soylu.
Görünmez aptallık yüzdesine gelince; görünür aptallıklarla kıyas kabul etmez. Buna karşılık, belki de gizli zekâ yüzdesi ile tutku ve hayal gücü yüzdesi görünürde olanın çok daha üstündedir.
Hakikat, olabildiğince hızlı kurtulunması ve başkasına bı­rakılması gereken şeydir. Aynı hastalıklar gibi, gerçekliği iyi­leştirmenin tek yolu budur. Elinde hep gerçekliği tutan kaybeder.
Daima, saf fiziksel çabayı tercih etmeli ve zihinsel enerjiyi yalnızca duyuların hazzına saklamalı.
Cool Anılar // Jean Baudrillard

16 Nisan 2024 Salı

Son Sözler // William S. Burroughs



Bir keresinde rüyamda yaşlı bir ayyaş şöyle demişti:
"Biz kaybettik!"
Öyle mi? Ben yeniden başlamaya hazırım.

Vasat beyin gücüne sahip yalancı piç kurularının yönettiği bu gezegende kendi halimize terk edildik.
Ortalama insanlar, iktidardakilerin yalan ve aldatmaca sağanağı altında daha da aptallaşıyor.
Karanlık bir düzlem üzerinde
yola devam etmek için hiçbir sebep yok.
Bazen zor oluyor. Aniden çöken gri bir ümitsizlik hissi, ani ümit parıldamaları.


Son Sözler
William S. Burroughs

Yeryüzüne Övgü // Byung-Chul Han

Dünyanın dijitalleştirilmesi karşısında, yeryüzünü yeniden romantikleştirmek, şiiri yeniden keşfetmek; ona gizemli olanın, güzel olanın, yüce olanın onurunu geri vermek acil bir gerekliliktir.

Toprak bir sanatçıdır, bir oyuncudur ve baştan çıkarıcıdır.
Romantiktir. İçimde bir şükran duygusu doğuruyor. Ve bana düşünecek çok şey veriyor. Düşünmek şükran duymaktır.
Düşünmek teşekkür etmektir.
Çiçek açmak kendinden geçmektir.
Seven bakış, sevgi ile iletilen bilgi, çiçeği varoluş noksanlığından kurtarır. O hâlde bahçe bir kurtuluş yeridir.
Byung-Chul Han, Yeryüzüne Övgü

Haruki Murakami




Yarın nasıl bir rüya görürüz, bunu kim bilebilir ki?

Haruki Murakami

Mutluluk // ke




Mutluluk değil; erişebileceğimiz şeyler huzur, neşe ve özgürlüktür, bunlara erişebilmişsek geriye doğru baktığımızda bunu mutluluk olarak algılarız. Bunlara erişememişsek bile, yaşamımızı anlamlı bir varoluş içinde görüyorsak yine bunları mutluluk olarak algılarız. Schopenhauer de diyor ki mutluluk kişiliktir, belki de öyledir..

ke

Hata // J. P. Sartre


hayatta yapılacak
o kadar çok
hata var
ki
aynı hatayı yapmakta
ısrar etmenin
bir anlamı
yok
j p sartre

Bana Yazık // Jean-Luc Godard

Babamın babasının büyükbabası bir şeyin olmasını istediği zaman ormandaki gizli yere gider, kurumuş dallardan bir ateş yakar ve dua edermiş. İsteği gerçekleşirmiş.Babamın babasının babası birşeyin olmasını istediği zaman ormandaki gizli yere gider, kurumuş dallardan bir ateş yakar fakat bilmediği ya da hatırlamadığı için dua etmezmiş. Bu kadarı yetmeli dermiş ve yetermiş. İstediği olurmuş.

Babamın babası o şeyin olmasını istediğinde ormandaki o gizli yere gitmiş fakat ne ateş yakmış ne de dua etmiş. Bu kadarı yetmeli demiş ve yetmiş. İstediği olmuş.
Babam o şeyin olmasını istediğinde sadece ormandaki o gizli yeri düşünmüş. Bu kadarı yetmiş ve istediği olmuş.
Ben o şeyin olmasını istediğimde ne ateş yakmayı ne dua etmeyi ne de ormandaki o gizli yeri biliyordum. Sadece bu hikayeyi anlatmanın yeteceğini düşündüm. Yetmeli.
Jean-Luc Godard “Helas Pour Moi / Bana Yazık” filminden alıntı…

9 Nisan 2024 Salı

Pembeye İnanıyorum // Audrey Hepburn

Pembeye inanıyorum.

Gülmenin en iyi kalori yakan şey olduğuna inanıyorum. Öpüşmeye, çok öpüşmeye inanıyorum.
Her şey ters gider gibi görünürken güçlü olmaya inanıyorum. Mutlu kadınların en güzel kadınlar olduklarına inanıyorum. Yarının başka bir gün olduğuna inanıyorum ve mucizelere inanıyorum...

Audrey Hepburn

Aşk ve Acı // Frida Kahlo




Yaşam, belleği icat etmekle gaddarlık etmiş.

Frida Kahlo / Aşk ve Acı

Kardeşlik // Ingeborg Bachmann

KARDEŞLİK

Her şey yaralama aracıdır
Ve kimse kimseyi affetmedi.
Senin için yaşadım ben,
Acı çekerek çektirerek senin gibi.
Her dokunuşla artan saflığı,
Ruhsal dokunuşu yaşlanarak
En soğuk sessizliğe sürüklendiğimizde
Tadacağız ancak.
Ingeborg BACHMANN
Çeviri: Osman TUĞLU

Didem Madak

 

ben cadıları sevmeyenleri sevmiyorum...
cadılardan korkanlardan da korkmuyorum...
bizim familya uçar, uçarıdır, uçacağız...
ferman tarihinse,
göğe doğru uzanan bu beden de bizimdir icabında…
Didem Madak

6 Nisan 2024 Cumartesi

Boncuk Oyunu // Hermann Hesse

Ancak gerçek’in sözünden çıkılmadığı zaman us yarar sağlar insana, bir soyluluk taşır; gerçek’e ihanet eder etmez, gerçek saygısını bir yana bırakıp satın alınabilen ve istenilen biçime sokulabilen bir nesne durumuna gelir gelmez us, şeytanın ta kendisi olup çıkar, içgüdülerinin egemenliğindeki bir hayvandan daha da beter olur durumu, çünkü bir hayvanda doğanın masumiyetinden az çok bir şeyler saklıdır.

Hermann Hesse / Boncuk Oyunu
Tüm ifadeler:
1

Foucault Sarkacı // Umberto Eco

Zamanın bir çizgi üzerinde, belirli bir yönde, A'dan B'ye doğru ilerlediğine inanmak, çağdaş bir yanılgıdır. B'den A'ya doğru da ilerleyebilir zaman; böylece sonuç, nedeni doğurabilir...!

Umberto Eco, Foucault Sarkacı

Bu Ülke // Cemil Meriç

Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçl...