-Çünkü aldattığım, kendimdi aslında, burada, bunları yazarken de yaptığım söylenebilir: -o renk bulundu mu?- -
Bir yandan düş olduğunu bal gibi bildiğim şeylerin bir karşılığı olabileceğini de -evet, gene- kurdum; bunların gerçekleşmesini beklerken, bir yandan da, onların aslında gerçeklikte karşılığı olamayacağını, gene kurdum - her iki durumda da, kendimi avuttum, pohpohladım, aldattım.
Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından başarısız olsam da, gerçek -ve evet, hakedilmiş- bir yıkıma ulaşabilirdim; ya da korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyun eğip, düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da, gene hakedilmiş bir lanetlenmeyi -gerçekten- yaşayabilir; sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim.
İkisini de yapmadım - ne o uca; ne buna, gitmedim - "yürüme" diye vardığım, Kafka'nın "Komşu Köy"ü oldu, işte....
Böylece de 'ortada' bıraktım kendimi - bu "yengeç" kıskaçlarını takırdatmasın da ne yapsın bana?
Evet, zavallı bir durum...
-Ama-
(---Evet, bunu da söylemeliyim) harika bir durum aynı zamanda! Nasıl mı -bunca acı çektikten sonra ve (şimdi, burada) bunca acı içindeyken, durumumu "harika" sayabilmem, çok garip sayılmalı - öyle de...
--Çünkü güce hiç el atmadım--
...
Kuytuda olmak da gerekmiyor, hiçkimsenin ulaşamadığı bir yerde olmak için: heryer kuytu zaten...
Öylesine, sona doğru sürüklenip giderken, kendi boşluğunu, kuytu içindeliğini, yalnızlığını, işte, kovuğunu da, birlikte götürür, kişi.
***
Toparlanmalıyım.
-Hiçbir işe yaramadığını bile bile-
-Hiç!
...
Acaba şu 'zırh'ım mıydı başıma en çok belayı açan? İnsan niçin zırh giyer ki, zedelenme korkusu olmasa?
...
Benlik // Oruç Aruoba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder