30 Eylül 2025 Salı

Gülün Günlüğü // Ursula K. Le Guin




Umuttan başka bir şey olmadığı için bir hayat boyu umutla yaşadıktan sonra insan zafer tadını yitiriyor. Tam bir zafer hissi için önce tam bir umutsuzluk yaşanmalı.
Yer var. Zaman var. Tüm galaksiler. Tüm evrenler. Sonsuzluk bu. Dünyalar sonsuz, döngüler bitimsiz. Yer var. Tüm düşler için, tüm arzular için yer var. Sonu yok bunun. Sonu olmayan dünyalar.
Gülün Günlüğü

Ursula K. Le Guin 

29 Eylül 2025 Pazartesi

Anlaşılmak // Carl Justav Jung

 

Anlaşılmak mı istiyorsun..
Bize de tek bu gerek zaten..
Kendini anla, o zaman yeterince
anlaşılmış olursun.
O iş seni yeterince oyalar...
Carl Gustav Jung

28 Eylül 2025 Pazar

Jacques Derrida

Dünyada ayrımına varabildiğimiz iyilikler ve güzellikler vardır.

Jacques Derrida

Ralph Waldo Emerson

Şimdiye kadar kimse bir kitabın değerini ödememiştir, yalnız baskı tutarını ödemiştir.
Başkalarının yanlışları ve kötülükleriyle uğraşarak ruhunu karartma, düzeltilmesi gereken tek insan kendinsin.
Her şey, er ya da geç kendi yerini bulur.
Hepimiz başkalarını kendi yüreğimizde taşıdığımız biçimde görürüz.
İnsanın yalnızca yarısı kendisidir, öteki yarısı da kendisini nasıl ifade ettiğidir.

Ralph Waldo Emerson 

27 Eylül 2025 Cumartesi

Kabul Edilmiş Dualar // Truman Capote

Belki daha önce de söylemişimdir, benim yeteneklerimden biri de başaşağı okuyabilmektir; biz, zekasıyla varolmaya çalışanlar acayip beceriler geliştiririz.
Kabul Edilmiş Dualar

Truman Capote 

26 Eylül 2025 Cuma

Bozkırkurdu // Hermann Hesse




“Ben hiç kimseyim,” diye açıkladı adam nazikçe. “Bizim burada ismimiz yoktur, burada bizler bir kişilik taşımayız. Ben, bir satranç oyuncusuyum. Kişiliğin nasıl kurulacağını öğrenmek mi istiyorsunuz?”
“Evet, lütfen.”
“O zaman bana sizin taşlardan birkaç düzine verir misiniz?”
“Benim taşlardan mı…?”
“Sözde kişiliğinizin dağılmasından oluşan taşlardan. Taşlar olmadan oynayamam çünkü.”
Bunun üzerine adam yüzüme bir ayna tuttu, aynada kişisel bütünlüğümün dağılarak pek çok ben’e ayrılmış olduğunu gördüm yeniden, hatta bana sayıları daha da artmış gibi geldi. (…)
“İnsanın sözde her zaman bir birlik ve bütünlüğü içerdiğine ilişkin o yanlış ve sakıncalı görüşü biliyorsunuz. Şunu da biliyorsunuz ki, insan bir yığın ruhtan, pek çok ben’den oluşur. (…)”
(…)Daha sonra elini neşeyle satranç tahtası üzerinde gezdiren adam, bütün taşları usulcacık devirdi, ardından düşüncelere dalarak titiz bir sanatçı tutumuyla aynı ben parçalarından bambaşka gruplandırmalar, ilişkiler ve çatkılarla yepyeni bir oyun kurdu. Bu oyun birincisine benziyordu, dünya aynı dünya, kullanılan malzeme aynı malzemeydi, ama modülasyonlar değişik, tempo değişikti; motifler bir başka türlü vurgulanmış, konumlar bir başka türlü sergilenmişti.
-- -- -- --

"İstesem ulaşabileceğim, benim dışımda binlerce kişinin ele geçirmek için itişip kakıştığı, uğraşıp didindiği bu neşe ve sevinçleri anlamam ve paylaşmam olanaksız. Beri yandan, benim o şenlikli saatlerimde yaşadıklarımı, benim için haz, yaşantı, cazibe ve huşu olan şeyleri dünya tanısa tanısa sanat yapıtlarından tanıyor, sanat yapıtlarında arayıp seviyor onları. Yaşamın içinde ise hepsini kaçıkça buluyor. Ve doğrusu dünya haklıysa, kafeteryalardaki bu müzik, bu kitlesel eğlenmeler, az şeyle yetinen bu Amerikalılaşmış insanlar haklıysalar, o zaman ben haksızım demektir, o zaman kaçık biriyim ben, o zaman sık sık kendime verdiğim isimle bir bozkırkurduyum, yolunu şaşırıp kendisine yabancı ve anlaşılmaz bir dünyada gözünü açan bir hayvanım…"

Bozkırkurdu // Hermann Hesse 

25 Eylül 2025 Perşembe

Simya // Osho

Simya // Osho
İki gönül bir araya geldiği zaman yeni bir şey yaratılır. Bu yeni şey sevgidir. Ve tıpkı su gibi, birçok hayatın susuzluğunu giderir. Birden doyarsın. Bu, sevginin görünür işaretidir; sanki her istediğini elde etmiş gibi tatmin olursun. Artık ulaşılacak bir hedef kalmamıştır; amacına ulaşmışsındır. Başka bir hedef yok, yazgını gerçekleştirdin. Tohum bir çiçeğe dönüştü, mutlak olgunluğuna erişti.
Sevginin görünür işareti derin bir tatmin hissidir. Bir insan sevdiği zaman derin bir tatmin yaşar. Sevgi gözle görünmez ancak kişinin çevresindeki o huzur, derin tatmin duygusu görünebilir… her nefesinde, her hareketinde tüm varlığı mutluluğa ulaşmıştır.
Sevginin seni arzusuz yaptığını söylersem şaşırabilirsin ama arzu tatminsizlikten ortaya çıkar. Sahip olmadığın için arzularsın. Arzu edersin çünkü eğer o şeye sahip olursan seni tatmin edeceğini düşünürsün. Arzu, tatminsizlikten ortaya çıkar.
Sevgi olduğu zaman; iki gönül buluşup, kaynaşıp, bütünleştiği zaman yeni bir simyasal nitelik doğar ve tatmin oluşur. Sanki tüm varoluş durmuş gibidir, hareketsiz. O zaman yaşanan an, varolan tek an olur. İşte o zaman “Bu pasta çok lezzetli” dersin. Sevgiyi yaşayan bir insan için ölüm bile herhangi bir şey ifade etmez.

24 Eylül 2025 Çarşamba

Wish // Rainer Maria Rilke

 (Wish)

Tanrı burcunda olanlar ya da görkemli hayvanları sıfat olarak kullananlar sevgilerinin mutlu kucağında yatarken dehşet üzerlerine saldırır, onları ürkütüp keyiflerinden eder. Ama sen gelirsin ve o dehşeti arkanda tutarsın, tamamen önüne geçmişsindir; yer yer açılacak bir perde gibi değil, hayır. Hayır yardımını çağıran sese, gelebilecek her şeyden önce koşup dehşetin önüne geçmiş gibisin ve arkanda yalnızca acelen, sonsuz yolun olan sevginin kanatları bulunmaktadır.
Malte Laurids Brigge'nin Notları / Rainer Maria Rilke

23 Eylül 2025 Salı

Din / Dindarlık // osho

Din

‘’Din’’ kelimesi çok güzeldir. “Kavuşmak’’, ’’tekrar bir araya gelmek’’ anlamlarına gelen religere kökünden gelir. Kiminle? Kendinizle, benliğinizin kaynağıyla. Peki neden tekrar bir araya gelmek? Çünkü siz kaynağınızla zaten bir aradasınız ki bu yeniden bir araya gelmedir. Siz kaynaktan gelmektesiniz. Derinlerde bir yerlerde hala kaynağın içindesiniz. Yalnızca bir ağacın dallarının köklerini unutması gibi, ama dalları kökten koptuğu için değil çünkü öyle olsaydı yaşayamazlardı. Dallar sadece köklerinin orada olduğunu unutmuşlardır. Egoları, göğe uzanan yükseklikleri, ayla olan romantik ilişkileri sonucunda, yeraltında onları besleyen, destekleyen, olmadıklarında bir an bile var olamayacakları kökleri olduğunu unutmuşlardır. Kökleri kesilirse tüm yeşilleri, tüm çiçekleri ve tüm meyveleri bir rüyadalarmış gibi bir anda kaybolur. İşte size de böyle olur. Köklerden çok uzaklarda, dallarda yaşamaya başlarsınız. Bir yığın çiçek açarsınız. Kendinizden geçmişsinizdir. Çevrenizdeki her şey güzeldir. Köklerinizi tamamen unutursunuz, ancak köklerinizden de kopmamışsınızdır. Bu unutkanlık, sadece unutkanlık. Dinin anlamı budur: Tekrar birleşmek, yeniden hatırlamak. “Hatırlama’’ kelimesi de güzeldir. Yeniden üye olmak anlamına gelir; tekrar kaynağın bir parçası olmak, kaynağa gitmek ve yeniden üye olmaktır. Din hatırlamadır. Din sayesinde organik birliğin, kendinizin yeniden parçası haline gelirsiniz. Din kendi kaynağınızla yeniden birleşmedir. Diğerleriyle ilgisi yoktur, bu tamamıyla sizi ilgilendirir, kesinlikle sizi. Din kişiseldir. Sosyal bir olgu değildir. Ego, her zaman diğerleriyle ilgilenir. Tamamen kendinizle ilgilendiğinizde egoyu bırakırsınız. Var olması için bir neden yoktur. Din tamamen yalnız olduğunuzda, karşılaşacak kimse kalmadığında gerçekleşir. Böyle bir bütünlük söz konusu olduysa el değmemiş bir teklik ve müthiş bir kendinden geçme gerçekleşir.

Dindarlık

Tanrı yoktur, dindarlık vardır. Bu bir özellik, bir kokudur. Onu yaşar ama göremezsiniz.Ve yaşadığınız zaman dışarıda, orada olan bir nesne değil, burada olan bir nesnedir. Kalbinizin derinliklerindedir. O sizin öznelliğiniz, bilincinizdir. Bu yüzden inanmayla ilgisi yoktur ve görmeyle de ilgili değildir. Dindarlık vardır ama Tanrı yoktur. “Tanrı” sözcüğünü ne zaman kullansam basitçe dindarlık demek isterim. Unutmayın. Bu kelimeyi her zaman dindarlık olarak düşünün. Dindarlığın bir özelliği vardır, ama Tanrının yoktur. Ama insanlar bir Tanrı isterler, dindarlık değil; dindarlık ilgilerini çekmez. Buda gibi insanların çok fazla ilgi görememesinin sebebi budur. Buda ve tüm dini, Buda’nın doğduğu yer olan Hindistan‘da yok oldu. Buda dininin yok olmasının en büyük nedenlerinden biri Buda’nın Tanrıya değil, dindarlığa önem vermesiydi. Dindarlığa doğru yönelmelisiniz, ama bu hemen sahip olabileceğiniz hazır bir şey değil. Dua edebileceğiniz, isteyeceğiniz bir şeyde değil. Orada hazır beklemez, varlığınızın özünde bir yerde yaratmanız gerekir. Tıpkı sevgi gibidir, içinizde açması gerekir ve onun kokusunu bırakmanız gerekir. Dindar olmanız gerekir. Sadece o zaman Tanrı vardır, aksi durumdaysa yok.


Osho 

22 Eylül 2025 Pazartesi

Plak / Maske // ke


İnsan bazen takılan, cızırdayan bir plağa benzeyebiliyor. Long Play. Bazı şarkılarda fon olarak kullanıyorlar bu cızırtıyı.

Bazen de bir karnaval maskesine.
ke

21 Eylül 2025 Pazar

Akdeniz // Panait Istrati

Bir Arabın, Kürdün, Ermeninin, Amerikalının, Çinlinin düşmanı değilim, bir Yahudinin, Hristiyanın ya da bir Budistin de düşmanı değilim, olmak da istemem. Talat Paşaları falan pişirip Türkün düşmanı diyerek motive olmak yerine bence yurtta sulh, dünyada sulh diyerek, doğru düzgün insanlar olarak motive olabiliriz. Marcosun ahlakına sahibim, ezilenlerin yanında olmak. Bir de insanlardan da öte, dağdan taşa, kurttan kuşa kadar Total Freedom diyoruz.

-- -- -- --
– Ne dediğinizi anlamıyorum! Siz Romanyalı değil misiniz?
Şakayık renkli yüzü tatlılaştı. Gelip elimi sıktı ve bana kendi dilimizle hitap etti:
– Hayır… Romen değilim… Yahudi’yim, fakat Romanyalı Yahudi. Bu itibarla, eğer canını sıkmazsa seni bir nargile içmeye davet ediyorum.
– Neden canımı sıksın? Ben Yahudi düşmanı değilim. Ben hiçbir millete, hiçbir ırka kin beslemem.
Ağır ağır yürüyorduk. Tenekeci, düşünceli bir tavırla dedi ki:
– Hiçbir ırka kin beslemiyorsun ha… İsabet ediyorsun! Böyle bir şeye nadiren rastlarım, zira insanlar akılsızdır. Sanki, ‘Pis Yahudi! Pis Rum! Pis Türk!’ diye haykırmak bir işmiş gibi. Ben okuması yazması olmayan bir ihtiyarım ama mektepte yıllarca diz çürütmek, çıkar çıkmaz sokak ortasında Yahudilerin, Ermenilerin veya filanca milletin kökü kazınmadıkça insanlığın rahat yüzü görmeyeceğini ilan etmekten başka bir şeye yaramıyorsa, verilen emeklere yazık! Ah! Bir türlü aklımın ermediği bir şey varsa, o da bu! Hem bir menfaat düşüncesiyle söylüyor değilim, çünkü domuz eti yerim ve hiçbir dille dua ettiğim yoktur. Ben sadece bir adamım, işte o kadar!
Akdeniz – Panait Istrati

20 Eylül 2025 Cumartesi

Halil Cibran

Eğer sevgiye kapılmışsak, bu sevgi, ne bizden gelme ne de bizim içimizdedir. Eğer mutluluk duyuyorsak, mutluluğumuz bizim değil, Yaşam'ın kendisinin içindedir. Eğer acı çekiyorsak, acımız içimizdeki yaralarda değil, Doğa'nın yüreğinin içindedir.

Halil Cibran 

19 Eylül 2025 Cuma

Ne Güzeldir

Ne güzeldir bulutların seyrine dalmak
Denizin sesini dinlemek
Ne güzeldir sıcak bir gülüşün
Acılarımızı örtmesi,
Bir dostun sohbeti
Bir çocuğun neşesi
Ne güzeldir bir anı bırakmak
Geçip giden güne...
Ne para, ne pul
Ne güzeldir
Samimiyetin sesi...
Ne güzeldir dünya
Kutupları, dört mevsimi
İnsanın haysiyeti

Sessiz bir uçurum gibi.." 

18 Eylül 2025 Perşembe

İçten Olalım // Sohrab Sepehri

İçten olalım.
İçten olalım,
Bankada da bir ağacın altında da içten olalım.
Bizim işimiz değil kırmızı gülün sırrını anlamak.
Bizim işimiz belki de:
Kırmızı gülün büyüsünde yüzmektir.
Bilimin ötesine çadır kuralım,
Bir yaprağın cezbesiyle elimizi yıkayıp
Sofraya oturalım,
Sabah güneş doğarken doğalım,
Heyecanları serbest bırakalım,
Uzayın, rengin, sesin, pencerenin
Anlamını tazeleyelim,
Varlığın iki hecesi arasına, gökyüzünü yerleştirelim,
İçimizi ebediyetle doldurup boşaltalım,
Bilimin yükünü kırlangıçların sırtından alıp yere koyalım,
Bulutların, çınarın, sivrisineğin, yazın ismini geri alalım,
Sevdayı yağmurun ıslak basamaklarından
Yükseltelim,
Kapıyı insana ve ışığa ve bitkiye ve böceğe açalım.
Bizim işimiz belki de,
Nilüfer çiçeği ve çağımız arasında,
Hakikat şarkısının peşinde koşmaktır.

Sohrab Sepehri 

17 Eylül 2025 Çarşamba

Cennet // Oğuz Atay

Cennet, insanların birbirlerini dinlemeleri demektir.

Birbirlerine aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir.
Oğuz Atay

16 Eylül 2025 Salı

Nadja // Andre Breton

Akıl için, nesnelerin belirli birtakım düzenler, düzenlenmeler içinde bir araya gelmesinden daha da önemlisi, aklın kimi nesneler karşısında, bunları algılamaya hazır, düzenlenmiş olmasıdır, bu her iki tür düzen de, kendi başlarına, duyarlılığın tüm biçimlerini yöneltir, yönlendirirler.
"Kimsiniz siz?" Ve o, hiç tereddütsüz: "Avare ruhum ben."
Burada adını söyledi bana, kendi seçtiği adı: "Nadja, çünkü Rusça'da umut sözcüğünün başı bu ... çünkü gene sadece başlangıcı, sadece ... "

Nadja, Andre Breton 

14 Eylül 2025 Pazar

Frida Kahlo




Nasıl olsa umutsuz olacaksam, hiç olmazsa seven olayım, yaratıcı olayım. Hiç olmazsa, saf ve katıksız özyıpranmadan, bu kadarını kurtarmış olurum.

Unutmayın, düşlerimi değil, kendi gerçekliğimi resmediyorum ben.
Bal ve kan karışımıyız.
Hayatta bazı şeylerin sizi (sizin onları değil, onların sizi) sorgulaması gereklidir. İnsan kendini o şeylere göre belirler, sonra bir bakar ki ilerliyor.
Her şey her şeydir ve tektir. Endişe ve acı, haz ve ölüm, bunların tümü var olmak için bir süreçten başka bir şey değil. Devrimci mücadele, bu süreç içinde akla açılan kapı. Göreceğiz, öğreneceğiz. Hep yeni bir şeyler vardır. Ve bunlar, hala yaşayan eski şeylerle bağıntılıdır.
Bireysel olanı, daha evrensel davaların görkemine adamak gerek.
Bugün hayata dört elle sarılabiliyorsam, bunun tek nedeni düşüncelerimin beni yaşama bağlamasıdır.
Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.
Frida Kahlo

13 Eylül 2025 Cumartesi

Ruhun Yeni Hastalıkları // Julia Kristeva

Sorumluluğunuzu uyuşturucu üstlenmediğinde, imgelerle "ya­ranız sarılır." Ruh hallerinizi, daha onlar sözcüklerle formüle edil­meden, medyatik akışta boğarsınız.
Kendi kibrine ve başına buyrukluğuna göbekten bağlı (post)modern insan, belki acı çeken, ama asla vicdan azabı duyma­yan bir narsisiktir.
Günlük deneyim içsel yaşamın şaşırtıcı bir çöküşünü gözler önüne sermektedir. Kimin bugün hala bir ruhu var? Televizyon dizilerine yaraşır duygusal şantajdan bolca bulunuyor, ama bu şantaj, roman­tik tatminsizlik ve burjuva vodvili dolayısıyla iyi bildiğimiz psişik yaşamın isterik başarısızlığını sergilemekten başka bir şey yapmı­yor. Dinlere yönelik ilginin yeniden canlanışına gelince, bunun bir
arayışın sonucu mu, yoksa tersine, sakatlanmış özelliğine gereken ruh protezini inançtan talep eden psişik bir yoksunluğun sonucu mu olduğunu kendimize sormaya hakkımız var.
Ruhun Yeni Hastalıkları, Julia Kristeva

11 Eylül 2025 Perşembe

Sadakat // J. A. Redmerski

Dahası sadakat aşktan çok da farklı değildir. Normalde yapmayacağın şeyleri, onun uğruna yapar ve bunu başarmak için de tüm gücünü tüketen bir sorumluluk hissedersin. Hepsinden öte acıyı kabullenirsin çünkü acıyı reddetmek sadakati de reddetmektir. Sadakat ve aşk arasındaki tek fark, aşk için tüm bunları bile isteye ve tekrar tekrar yapabilirsin, oysa sadakat söz konusunu olduğunda işin rengi değişir. Çünkü sadakat öğrenilir, aşk ise organiktir.

Sadakat, J. A. Redmerski 

10 Eylül 2025 Çarşamba

Aşka Övgü // Alain Badiou

Dünya birden değil de ikiden hareketle sınandığında nasıl bir yer olur? Dünya benzerlikten değil de farktan hareketle incelendiğinde, gerçekleştirildiğinde ve yaşandığında nasıl bir yer olur? Bence aşk budur işte.

Alain Badiou / Aşka Övgü

Azınlık Oluş

'Çoğunluk oluş diye bir şey yoktur, çünkü hayat modellerle, akıllı tasarımlarla değil, rastlantılarla, karşılaşmalarla, hatalarla, sapmalarla, özel tercihlerle çeşitleniyor ve her oluş iktidarın modelinden saptığı ölçüde bu yüzden bir azınlık oluştur.' 

9 Eylül 2025 Salı

Alberto Manguel

İşte budur hayatta kalan kişinin vazifesi: Anlatmak, yeniden yaratmak ve neden olmasın- yabancı bir hikayeyi icat etmek…

Okumaya çalıştığımız ve içinde bizlerin de yazılmış olduğumuz bir kitaptır dünya.
Ben kendi hayatımı her zaman birçok kitabın sayfalarını çevirmek olarak düşünmüşümdür.
Okurlar için dünyanın aydınlığa kavuşması, okudukları kitapların sayfalarında gerçekleşir.
Bize gerekli olan, en acı verecek talihsizlik gibi bize vuran kitaplar. Kendimizden çok sevdiğimiz birinin ölümü gibi vuran, insanlardan uzaklara, ormanlara sürgün edilmişiz duygusu veren, intihar gibi kitaplar. Kitap içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı. Ben buna inanıyorum.
Avusturyalı şair Ilse Aichinger "Dünya" diye yazmıştır, "gözlemlenmeyi talep eden şeylerden meydana gelir." Bizim gerekçemiz budur.
İnanç akılla savaşmaz; kendisi için boş bir yer yaratarak varlığını gösterir.
Anlatılarak var olan, yine anlatı­larak yok edilir.
Alberto Manguel

8 Eylül 2025 Pazartesi

Hay bin Yakzan // İbn-i Sina

Gerçekliğin alanı, alabildiğine geniştir. Her şeyi kuşatır. Onu kuşatmanın, sınırlandırmanın yolu yoktur. Bu öylesine karmaşık ve içinden çıkılmaz bir yoldur ki, onu herkes, ancak alabildiği kadar anlatabilir.
Hay bin Yakzan

İbn-i Sina 

7 Eylül 2025 Pazar

Yürüme / Yol // Oruç Aruoba

 Yenilenmeğe yönelmiş her yaşam biçimi,

ağır bir küf kokusunu da yanında, birlikte
getirir: Ama unutmamalı ki, küf, aslında,
yepyeni yaşam birimlerinden oluşur
-çürüyenin üstünde serpilen
taptaze canlılardan…
Yaşam bir yoldur temelde, doğru; ama, hep,
belirli yolların yürünmesi sonucu ulaşılan
yerlerde, durağanlaşmağa çalışan,
yerleşmeğe çalışan bir yol…
Yola çıkan kişi,
daha önce konakladığı yerlerin izini taşır
-yeni konaklayacağı yerlere dek,
ve, tabiî, yolda attığı adımlar boyunca…
Yolunu kendin yürüyebilmek için,
yönünü kendin koymak zorundasın.
Yönsüz yol yoktur – yol, ancak,
bir yön ve bir yürümeden oluşur:
Yeni bir yol, yeni bir yön demektir.
Yürünmemiş yol, yol değildir.
Açılmış yollarda yürümek neye yarar ki?
Yönü zaten belli olan yol, yol bile değildir:
Yol, yönsüzlüktür. (Bir arabaya takılmış
bir pusula, hiç durmaz, dönüp durur…)
Yolun yönü, yol açılırken belirlenir
-açıldıktan sonra da, artık,
zaten bellidir: belirli bir yola girmek,
belirlenmiş (bir) yön(ler)de yürümektir.
Sahici yürüme,
yol açmadır.
Yolu yol yapan, yola çıkma edimidir.
(Gerçek yollar da öyle açılmaz mı zaten:
Dinamit ekipleri, ekskavatörler, greyderler
-bir gürültü, bir patırtı: sonra,
dümdüz asfalt üzerinde kayıp giden lastikler…)
Açılmış, hazır yollarda
yumuşak yumuşak dönüp duran tekerlekler
ne anlarlar ki, yol asıl nedir – ya da, salt,
yol nedir…?
Yolu gerçekten bilen,
yolun gerçekten ne olduğunu bilen,
yolda dönüp duran tekerlek değildir:
kazmadır, kürektir, dinamittir
-tekerlekler terlemezler…
Yolu,
yürüyen bilmez;
açan bilir.

Yola bir kez çıkmış kişi, dursa bile,
artık, hep, yolda kalacaktır.
Yön de yoldur, yer de...
İnsanın özgürsüzlüğünün temeli,
kendisinden önce zaten açılmış, belirlenmiş
yollarda yürümek ‘zorunda’ kalarak,
yönlendirilmektir
-özgürlük de, yol açabilmektir.
Bağımlılık ‘zorlanma’ysa, bu,
bir yolu yürümeğe zorlanmaktır
-belli, belirli, açılmış, açık bir yolu…
Özgürlük yürümekse,
açılmamış, belirsiz yollarda
yürümektir.”
Oruç Aruoba
-Yürüme/ Yol-

6 Eylül 2025 Cumartesi

Güney Karakülah

hormonel duygular zamanla tükenebilir ama içimizdeki sevgi bir şekilde ölünceye dek bizle beraber.. değişime gelince değişmeyen tek şey o; düşünsene mağaradan uzaya, çivi yazısından klavyeye.. dünya ve birçok insan iki yüzlü.. biz her şeyin güzel tarafını görmek zorundayız çünkü iki kere yaşlandık.. yıprandık.. trajikomik bir gerçeklikteyiz.. elimizden gelenin en iyisini yapmak durumundayız.. bu düşünceler ve düşler aleminde kendi hikayelerimizi son nokta konulana dek iyileştirerek, keyfe keder yaşayacağız.. kader arkadaşıyız.. aramızda sımsıkı bağlar var.. elimizdekilerle ne yapabilirsek yapacağız: bir yanda aşkın karmaşık ve tutkulu dünyası, diğer yandan nefretin kırıcı ve yıkıcı gücünü siktir ederek her şeyi sevginin içinde birleştireceğiz..

güney karakülah 

5 Eylül 2025 Cuma

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği // Milan Kundera




Hüzün, son duraktayız demekti. Mutluluk, birlikteyiz, demekti. Hüzün biçimdi, mutluluk içerik. Mutluluk hüznün uzamını dolduruyordu.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Milan Kundera 

4 Eylül 2025 Perşembe

Yazılar Kitabı (Arka Kapak) // Eylem Hatice Bayar

"Yıllar geçtikçe, öteki olan, ötekileştirilen herkesin boyalı kuş olduğunu gördüm. Suçsuzken suçlu durumuna düşmeyi, anlaşılamamayı, sahip olduğu ırk, mezhep, din, hatta hastalık (özellikle akıl hastalıkları, AIDS) ya da cinsel yönelimi nedeniyle dışlanmayı da içeriyor boyalı kuş olmak. Zaman geçiyor ancak yaşananlar insanın üzerinde derin izler bırakıyor. Kolay kolay iyileşmiyor bazı yaralar. İzleri sonsuza kadar içinizde kalıyor. Ve şimdi kırkbeş yaşında bir yetişkin olarak inandığım tek bir şey var, o da bizi ayakta tutup yaşatanın sevgi olduğu. Basit mi geliyor? Hayır! Öyle zor ki içinde anlayışı, ötekini, kendinden olmayanı içeren, sınırları bilen, yormayan, kırmayan, hem özgür bırakan, hem sahiplenen sevgiyi geliştirmek, büyütmek. Emek ister, çaba ister, üzerinde düşünmek ister. Tıpkı öğrenmek gibi ömür boyu süren bir çaba.

Boyalı kuşları seviniz.
Dünyanın bütün boyalı kuşları birleşiniz!"
Eylem Hatice Bayar // Yazılar Kitabı (Arka Kapak)

3 Eylül 2025 Çarşamba

Jorge Luis Borges

Elindeki zamandır, bitmeyen
Zaman. Yapayalnız kalmış her ansın sen.
Şifre, Jorge Luis Borges
Yaşadığım dört yüzyıl boyunca okuduğum kitaplar yarım düzineyi geçmez. Zaten önemli olan okumak değil, yeniden okumaktır. Şimdi batmış olan basımevleri insanoğluna en büyük kötülüğü yaptı, ve gereksiz metinleri baş döndürücü bir hızla çoğalttı.
Şiir gerçekten olmuş olanı değil de, bir özlemi dile getirdiğinde güzeldir.
Zaman kadar, dünün, bugünün, geleceğin, tüm zamanların ve hiçbir zamanın bu sonsuz dokusu kadar gizemli başka bir şey olmadığını kaç kez söylemişimdir kendi kendime.
Kum Kitabı, Jorge Luis Borges
Yeryüzündeki bütün aynaları gördüm, hiçbiri
beni yansıtmıyordu...
Borges ve Ben, Jorge Luis Borges

1 Eylül 2025 Pazartesi

O Güzel İmgesi Mutsuzluğun

 O Güzel İmgesi Mutsuzluğun

"Kimselerin derdimize derman olmayacağını öğrenmeliydik. Yalnız bir ağaç gibi, rüzgârlarla söyleşip durmak kaderimiz. Geceyi karşılamak, karanlığa alışmak, soğukta kendi hülyasına sarılıp ısınmak ve sabaha, yine öyle tek başına uyanmak... Kim, kimin acısını soğutabilir, içimizin uğultusunu hangi fani susturabilir?
"Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim" demişti Neruda...
Alacakaranlıkta kendi kendine konuşan da o değil miydi? Böyle çılgın alışkanlıkları olan, kendine durmadan sorular soran... Öyle ya, kendimizden başka konuşacak, hakikaten konuşacak kimimiz var?
Bu gece en hüzünlü mektupları yazabilirim kendime.
Bütün yaptığım, kendime mektuplar yazıp durmaktan başka neydi? Yazmak sadece bir avuntu, güzel bir aldanıştı. Başkalarının aldatması acı verir, kendi kendini aldatmak oyalar insanı. Karanlık bir yolda yürürken ıslık çalmak gibi... Bazen, o ıslığın büyüsüne kapılır, unutursunuz korkuyu, kederleri dağıtırsınız. Ne kadar uzarsa artık, öyle işte, bir şarkı boyu kendinden geçmişlik, zamansızlık...
Durmayıp yalnız kalıyoruz. Durmayıp acı, durmayıp keder... İki keder arasında ince sevinçler, belli belirsiz. 'Hüzünlü bir bahtiyarlık' diyoruz biz buna, kısacık! Sonra yine yalnızlıklar başlıyor, hatıralar zamanı. Ve her hatıranın alıp veremediği bir şeyler oluyor sahibiyle. Onlara kaçmak da avunmanın bir türü değil mi? Ve sonunda yine, elde var hüzün!
Kendine kalmadan kendiyle olmalı insan.
Bir yalnız ağaç gibi mağrur, çekilmeli dağlarına. Karakışa, ayaza, kederlere, yıkımlara, sonsuz yalnızlıklara alışmalı. Başı yükseklere uzadıkça, serin bir sevinçle dünyaya bakmalı oradan, umarsız, aldırmaz... Başı göğe yükseldikçe güçlenir insan ve ağaç. Kirletilmeksizin, minnetsiz ve incinmesiz...
Ey kalbim, şimdi kapat kapılarını dünyaya ve kendi dağlarına çık, kendi keçi yollarına... Kimseler bulmasın, bilmesin seni. Adını anıp demesinler, bir zaman buralarda o da yaşardı. Sonunda, en sonunda, bir kara taşın olsun mezarında, yosunlar bağlasın. Adın yazmasın üstünde, unutulsun. Yalnız, bir gün bir meçhul kadın gelip başucunda ağlasın!"

Bu Ülke // Cemil Meriç

Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçl...