28 Mart 2024 Perşembe

Kedi ve Kuş // Jacques Prévert

 "Kedi ve Kuş" / Jacques Prévert (Çeviri: Samih Rifat)

Bütün köy üzgün, dinliyor
Yaralı kuşun şarkısını
Köyün tek kuşu bu
Ve köyün tek kedisi
Yarı yarıya yemiş onu
Kuş kesiyor ötmeyi
Kedi kesiyor mırıldanmayı
Sonra da burnunu yalamayı
Ve köy, dört başı mamur
Bir cenaze töreni düzenliyor kuşa
Kedi, baş davetli
Ardından yürüyor
Üstünde kuşun yattığı
Küçücük saman tabutun
Hiç durmadan ağlayan
Küçük bir kızın taşıdığı
Sana bu kadar acı verdiğini
Bilseydim diyor kedi
Bütünüyle yerdim onu
Sonra da uçup gittiğini
Söylerdim sana
Dünyanın öbür ucuna
Uçup gittiğini
Öylesine uzak ki orası
Kimse dönemez geri
Sen de daha az acı duyardın
Biraz üzüntü biraz özlem belki
İnsan hiçbir işini yarım yapmamalı.

Mühürlenmiş Zaman // Andrey Tarkovski




Mühürlenmiş Zaman, Andrey Tarkovski

Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler.
Her insan, dünyanın kendi gördüğü ve algıladığı gibi olduğunu sanmaya eğilimlidir. Heyhat, dünya, bambaşkadır! "Kendisi için var olan şey" ancak insan pratiği süreci sonunda "bizim için olan şeyler"e dönüşür.
Yaşam, varolmak için kendine koyduğu hedeflere uygun bir ruh geliştirmesi icin insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir ve insan gelişimi gerçekleştirmek zorundadır.
Geleneksel doğrular, ancak bireysel deneyimlerle onaylanırlarsa doğru olarak kalırlar.
Dinleme ve anlama yeteneği çok değerlidir. Bir kez olsun aynı şeyleri hissetmeyi başarabilmiş iki insan birbirini hep anlayacaktır.
Sanat, bir insanın muktedir olduğu en iyi şeyi, yani umudu, inancı, aşkı, güzelliği ya da istediği ve umduğu en iyi şeyi güçlendirir.
"Sözcükler, sözcükler, başka hiçbir şey yok" -gerçek hayatta sözcükler zaten yeterince anlamsızlar. Sözcükle davranışın, sözcükle meselenin özünün, sözcükle düşüncenin bir an için olsun uyuştuğuna o kadar az tanık oluruz ki.
Duygularımız sözcüklere bürünür; sözcüklerle acıyı, sevinci, iç dünyamızda olup bitenleri dile getiririz, yani aslında dile getirilemez şeylerin tümünü sözcüklerle aktarmaya kalkışırız.
Günümüz insanı hiçbir şey feda etmeye yanaşmıyor; oysa gerçek bireyselliğe varmanın tek yolu özveriden geçer. Ne yazık ki, bu gerçeği giderek unutuyoruz, dolayısıyla insan olma duygusu da yitip gidiyor.
Hermann Hesse'nin şu hüzün dolu sözlerini hatırlayalım: Şair olundu mu bir kez, bir daha dönülemez! Ne doğru bir söz!
Ancak ne yazık ki biz, artık sevgiyi de unuttuk.
Ahlaksal bir varlık olarak insan, öyle bir anımsama yeteneğiyle donatılmıştır ki kendi sınırlarının farkına yine kendisi varır. Anılar bizi saldırılara açık, acı çekmeye hazır kılar.

Gerçek sinemada seyirci, seyirci olmaktan ziyade tanıktır.
Sanat, insanın mantığına değil duygularına seslenir. İnsanın ruhunu 'yumuşatma'yı, iyiye karşı duyarlı kılmayı amaçlar...
Karşılıklı anlayış olmaksızın kendini ifade etme çabası, anlamsızdır.
Manevi bir çabayla bedeli ödenmemiş hiçbir özgürlük insanı tatmin etmiyor.
İnsan hayatının öyle yanları vardır ki, bunları gerçekçi biçimde canlandırabilmenin tek yolu şiirdir.

Fatıma // Ali Şeriati

 

“Dedim ki, Fatıma yüce Hatice’nin kızıdır.
Ama baktım ki bu, Fatıma değil.
Ardından Fatıma Muhammed’in kızıdır, dedim.
Fakat bu da Fatıma değildi.
Fatıma Ali’nin eşidir, diyecek oldum.
Ancak gördüm ki, Fatıma bu da değil.
Fatıma Hüseyin’in annesidir, diyeyim dedim.
Ama yine gördüm ki bu, Fatıma değil.
Bir an için Fatıma Zeynep’in annesidir, dedim içimden.
Oysa gördüm ki Fatıma, bu da değil.
En sonunda şu neticeye vardım:
Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiçbirisi değildir.
Fatıma Fatıma’dır!”
Ali Şeriati

Kötülüğün Şeffaflığı // Jean Baudrillard

Yoksunluk hiçbir zaman feci değildir, öldürücü olan doygunluktur. 

Görülmeye değer olmayan bir görüntüler bolluğu..
Bizim tanık olduğumuz şey, ticaretin maddi kurallarının ötesinde, reklamlar, medya ve görüntüler aracılığıyla her şeyin bir gösterge sanayisine dönüşmüş olmasıdır. Her şeyi istila eden medyatik ve reklamcı göstergeleşme tarzı; kültürün fotokopileştiği nokta.
Dünya kusursuz biçimde işleyen bir tuzaktır.

İnsanın maskesini çıkarmasını öğütlemiyorum,
Ondan istenebilecek şey, durumundaki yapaylığın bilincine varması ve bunu itiraf etmesidir.

Kötülüğün Şeffaflığı, Jean Baudrillard

Dublinliler // James Joyce

“İçinden şiirle anlatmak istediği öyle çok ruh hali ve izlenim vardı ki. İçinde de duyuyordu bunları. Bir şair ruhu olup olmadığını anlamak için ruhunu tartmak geldi içinden. Mizacının vurgulu notası melankoli idi, kendi yorumunca, ama gelip giden bir iman ve kendini bırakma ve sade bir sevinçle dengelenen bir melankoli. Bir şiir kitabında bunu dile getirebilse belki de insanlar ona kulak verirdi. Hiçbir zaman popüler olamayacaktı: Bunu görebiliyordu. Kalabalıkları sarsamayacaktı, ama kendi duygularını paylaşan küçük bir çevreye söyleyeceği şeyler olabilirdi.”

Dublinliler
James Joyce

27 Mart 2024 Çarşamba

Feminizm ve Doğaya Hükmetmek // Val Plumwood

İnsanın kurduğu tahakkümün eleştirisi kendinden nefretin ve insan türünün kolektif suçluluk hissinin kültürdışı veya tarihdışı bir ifadesi değil, özeleştirel bir yaklaşımı samimi ve sağlıklı bir biçimde hayata geçirmenin bir parçası olmalı.

Kadınlar üzerindeki tahakküm elbette feminizmin tahakküm anlayışının merkezidir, ama bu aynı zamanda diğer birçok tahakküm biçimini de aydınlatabilecek olan sağlam bir kuram modelidir çünkü ezilenler genellikle hem kadınlaştırılmış hem de doğallaştırılmıştır.

Doğal dünya homojenleştirilir, olumsuz olarak ve insanlara göre 'çevre' olarak tanımlanır. "Eğer tek bir servi ağacı gördüysen hepsini görmüşsündür" lafı, doğanın inanılmaz çeşitliliğine ve zenginliğine karşı genel duyarsızlığın bir ifadesidir; bu doğadaki tüm varlıkları, eksiklikleri, yani insan özelliklerinden yoksun oluşlarıyla birbirinden farksız görmektir.
Doğayı kölemiz ya da efendimiz olarak görmek şıklarını kabul etmek zorunda değiliz. Doğanın biz insanların hiçbir zaman çatışma içinde olmayacağımız bir uyum ve huzur alanı olduğunu varsaymamız da gerekmiyor. Batılı doğa görüşünün reddi, doğa kategorisine dikkatli, eleştirel ve siyasal bir bakışı gerektirir.

Tüm kadınlar empatik, anaç ve işbirliğine yatkın değildir. Bu erdemlerin çoğu gerçek bile olsa kadının yalnızca yakın çevresine karşı tutumuyla sınırlı olmuştur. Kadınlar ne diğer kadınları ille de kız kardeşleri olarak, ne de yeryüzünü ille de bir ana olarak görürler; kadınlar çatışmaya, tahakküm etmeye ve hatta yeri geldiğinde şiddet kullanmaya muktedirler. Batılı kadınlar altlarında buldozer, ellerinde testereyle doğaya saldırının ön cephesinde yer almamış olabilir ama çoğu destekçi taburlarda yer almış ya da dolaylı ve dolaysız pek çok yolla doğayı her gün yağmalayan tüketim kültürüne çoğu zaman bilinçsizce ama şevkle katılmışlar, bu kültürün başlıca simgeleri olmuşlardır.

Kurtuluş kuramının toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf ve doğa üzerindeki baskıları dert edinen dört tektotonik katmanı nihayet bir araya geldiklerinde ortaya çıkacak sarsıntılar baskıcı kavramsal yapılarını temelden sarsabilir.
"Doğa" çok geniş ve değişken bir kategori olageldiği ve birçok farklı sömürgeleştirme türüne maruz kalmış olduğu için, doğa üzerindeki tahakküme dair uygun bir değerlendirme, büyük oranda diğer baskı biçimlerinin çözümlemesine dayanmalı ve bütünleştirici bir rol oynamalıdır.

Yeryüzümüze tapınmak için birleşen insanların daimi gücü ve Yeryüzünün onlara her zaman cevap vermesi bana huşu veriyor. Elbette bizi duyuyor! Çünkü O! (kelimeler kifayetsiz kalıyor) Biziz!

Feminizm ve Doğaya Hükmetmek
Val Plumwood

26 Mart 2024 Salı

Gülme // Henri Bergson

Bu bakımdan kendini beğenmişliğin hususi ilacının gülme olduğu ve en alâsından gülünç olan kusurun da kendini beğenmişlik olduğu söylenebilir.

Gülme, Henri Bergson

Uyku // William Shakespeare

Uyku, tüm endişelerimizi gideren uyku.
Her günü dinlendiren uyku.
Yorgun işçiyi rahatlatan
ve
İncinmiş zihinleri iyileştiren uyku.
Uyku, hayat şöleninin ana yemeği ve en besleyicisi.
William Shakespeare

Umutsuzluğun Doruklarında // Emil Michel Cioran

Artık yalnızca sessizliğe değer verecek duruma gelmek demek, yaşamın dışında yaşama olgusunun temel ifadesini gerçekleştirmek demektir. Bunun için, insanların varlığı sizi çileden çıkarmış, sorunların karmaşıklığı sessizlikten ve onun çığlıklarından başka hiçbir şeyle ilgilenmez olacak kadar tiksindirmiş olmalı.

Emil Michel Cioran

Zaman ve Başka // Emmanuel Levinas

Eros, ne bir mücadele ne bir kaynaşım ne de bir bilgidir. Onun ilişkiler arasındaki istisnai yerini teslim etmek gerekir. O, başkalıkla, gizemle ilişkidir. (...) İmkân dahilindeki her şeyin imkânsız olduğu yerde, artık muktedir olunamayan yerde, özne yine de eros itibariyla öznedir hâlâ. Aşk bir imkân değildir, bizim inisiyatifimize bağlı değildir, nedensizdir, bizi istila eder ve yaralar; ve yine de 'ben' onda hayatta kalır.

Zaman ve Başka, Emmanuel Levinas

25 Mart 2024 Pazartesi

Yaşam // Milan Kundera

Yaşamın özü, yaşamı sürdürmektir.

Milan Kundera

Komün // Louise Michel

iktidarlar lanetlidir ve ben bu yüzden anarşist oldum..

Komün, Louise Michel

Gülümseyişi öyle sevimliydi ki, anında kalbimi kazandı. Parisli saygıdeğer güruhun vahşetine karşı duran bu kadındı işte. Beylerin gazabına uğrayan Komün, işçilerin kanında boğulmuş, Paris sokaklarına binlerce ölü ve yaralı saçılmıştı. Bununla da yetinmeyen güruh, Louise'i gözüne kestirmişti. Pere Lachaise barikatlarında, Komüncüler'in son direniş mevziinde, ölümü hiçe sayarak, kahramanca çarpıştı Louise. Mahkemede kendisine yoldaşlarıyla aynı cezanın verilmesini talep etti; cinsiyetinden ötürü hiçbir ayrıcalığa tenezzül etmedi. Davası uğruna ölmeyi göze almıştı. Korkudan mı, efsaneleşen cesaretine duyulan hayranlıktan mı bilinmez, cani Fransız burjuvazisi onu öldürmeyi göze alamadı. Her gün azar azar ölmesi için Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderildi. Ne var ki Louise Michel'in direnme gücünü hesap etmekte yanılmışlardı. Sürgündeki kader arkadaşlarının umudu ve esin kaynağı oldu; hastalananları iyileştirdi, yeise kapılanlara yeniden yaşama sevinci aşıladı. Komüncüler affa uğrayınca Louise de başkaları gibi Fransa'ya döndü. Onu unutmamış olan Fransız halkı büyük bir sevgiyle bağrına bastı.
Hayatımı Yaşarken, Emma Goldman

Bütün iktidar mahallelere verildi. Her mahalle bir meclisti.
Ve her tarafta kadınlar vardı: işçi kadınlar, terzi kadınlar, fırıncı kadınlar, aşçı kadınlar, çiçekçi kadınlar, bakıcı kadınlar, temizlikçi kadınlar, ütücü kadınlar, büfeci kadınlar. Düşman, kendilerine sürüyle görev yükleyen toplumdan henüz vermediği hakları talep eden bu ateşli kadınlara, yangın çıkarıcılar anlamına gelen petroleuses adını takmıştı.
Oy kullanmak talep ettikleri o haklardan biriydi. Bir öncekinde, 1848 Devrimi'nde, Komün Hükümeti bire karşı sekiz yüz doksan dokuz oyla bunu reddetmişti.
Bu İkinci Komün de kadınların taleplerine kulaklarını tıkamaya devam ediyordu, ama iktidarı elinde tuttuğu kısa süre boyunca kadınlar, boyunlarına bağladıkları taburlarının simgesi kırmızı eşarpla, her tartışmada fikirlerini beyan ettiler, barikatlar kurdular, yaralıları tedavi ettiler, askerlere yemek verdiler, ölenlerin silahlarını alıp onların yerlerini doldurdular ve savaşırken öldüler.
Daha sonra bozguna uğradıklarında, karşısında savaştıkları iktidarın intikam saati gelince, binden fazla kadın askeri mahkemelerde yargılandı.
Sürgüne mahkum edilen kadınlardan biri Louise Michel'di. Bu anarşist öğretmen mücadeleye eski bir karabinayla katılmış ve çarpışmada yeni bir Remington tüfek kazanmıştı. Son kargaşada ölümden kurtuldu ama onu çok uzaklara gönderdiler. Sürgün cezasını çekmek üzere Yeni Kaledonya'ya gitti.
"Ben onların bildiklerini bilmek istiyorum," demişti.
Sürgün arkadaşları bu vahşilerin insan eti yemekten başka bir şey bilmedikleri konusunda onu uyardılar:
"Oradan sağ çıkamayacaksın." Ancak Louise Michel, Yeni Kaledonya yerlilerinin dilini öğ­rendi, selvaya daldı ve oradan sağ çıktı.
Yerliler ona üzüntülerini aktardıktan sonra oraya niye gönderildiğini sordular: "Yoksa kocanı mı öldürdün?" Onlara Komün'le ilgili her şeyi anlattı: "Ah ! Şimdi tamam," dediler. "Demek sen de bir mağlupsun. Aynen bizim gibi."
Kadınlar, Eduardo Galeano

Devrim // Ursula K. Le Guin

Devrim ya bireyin ruhundadır, ya da hiçbir yerde değildir. Ya herkes için, ya da hiçbir şey içindir. Eğer herhangi bir şekilde sonu var gibi görünüyorsa gerçek anlamda hiç başlamayacaktır.

Ursula K. Le Guin

Faust // Goethe

 

Lanet olsun, ruhun kendisine dair beslediği o yüksek düşünceye.
Lanet olsun, duygularımızı zorlayan görünüşlerin göz alıcılığına.
Lanet olsun, düşlerimizde bizi aldatan ve bir ömür boyunca da aldatacak olan onur hülyasına.
Lanet olsun, mal mülk, kadın, çocuk, uşak ve hizmetçi biçiminde bizi okşayabilen şeylere.
Lanet olsun, bizi gömüleriyle korkusuz işlere yönelten ve anlamsız eğlenceler için altımıza yatak seren servete.
Lanet olsun, üzümlerdeki iksire.
Lanet olsun, aşkın o en yüce hazzına.
Lanet olsun ümide, lanet olsun imana ve lanet olsun, her şeyden önce sabra... Lanet!

Faust, Goethe

Cinsellik Dünyası // Henry Miller

Bir uygarlık bir başka uygarlıktan istediği kadar farklı olsun, yasalar, töreler, inançlar ve tapınmalar bir dönemden bir başka döneme, bir insan tipi ya da ırkından bir diğerine istediği kadar değişsin, ben büyük din önderlerinin davranışlarında bir tek ortak nokta görüyorum doğrunun, gerçeğin ve bütünlüğün, küçük bir çocuğun bile kavrayabileceği açıklıkta dile getirilişi.

Ben cinselliği düşündüğüm zaman, onu yalnızca küçük bir bölümü keşfedilmiş bir alan olarak düşünüyorum en azından benim için daha büyük olan bölüm, gizemli, bilinmeyen ve belki de hiçbir zaman bilinemeyecek bir bölüm olarak kalıyor. Aynı şey, yaşam gücünün diğer durumları için de geçerli. Bilgimiz az ya da çok olabilir ama ne denli ileriye itersek ufuk da o denli uzaklaşır. İçinde bulunduğumuz güçler denizi bizim sınırlı, küçük bilgimize meydan okur.
Cinsellik Dünyası, Henry Miller

Yengeç Dönencesi // Henry Miller

Bugün insan olmadığımı, topluluk ve hükümetlere ait olmadığımı ve ilkelerle hiç ilgilenmediğimi söylemekten gurur duyuyorum. İnsanlığın gıcırdayan çarkıyla işim yok -dünyaya aidim ben!

Bedeni ve ruhu olan bir insanım ben de, çelik kasada korunmayan bir yüreğim var. Coşkulu anlarım oldu, yakıcı kıvılcımlarla şarkılar söyledim.. Kimse duymadı ama.
Büyük kentlere özgü dünyadan söz ediyorum, son haysiyet damlası makina tarafından emilmiş kadınlardan ve erkeklerden -çağdaş kalkınmanın kurbanlarından. Ressamın üzerine ten giydirmekte zorlandığı kemik yığınları ve yaka düğmeleri bunlar işte.
Yengeç Dönencesi, Henry Miller

24 Mart 2024 Pazar

Jack Kerouac

Ben hayatım boyunca pranga mahkumiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorsanız gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak. Yıldızların arasına ağ örmeye çalışan bir örümcek çılgınlığında tek bir mumla dünyayı aydınlatmaya kalkanları severim! / Jack Kerouac

Tembellik // Chinaski

Önemlidir -tembellik etmeyi bilmek lazım. İşin özü tempodur. Yaptığından tamamen uzaklaşıp doğru zamanda mola almazsan her şeyi kaybedersin. İster aktör ol, ister ev kadını, fark etmez… Doruk noktalarının arasında hiçbir şey yapmadığın boşluklar olmalı. Yatağa uzanıp tavanı seyret. Bu çok, çok önemlidir… Hiçbir şey yapmamak, çok çok önemli. Ve bu çağdaş toplumda kaç kişi yapıyor bunu? Çok az. Bu yüzden herkes kaçık, saldırgan, öfke ve nefret dolu.

Chinaski

Paul Valery

Biz uygarlıklar şimdi ölümlü olduğumuzu biliyoruz.

İnsan bedeni dünyayı ikiye ayırır: Renk dünyası, acı dünyası.
Yazmak, geleceği görmektir.
Düşünür; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir.
Paul Valery

Bir Şaman Öğretisi

Bir Şaman öğretisi şöyle der :

“Doğada hiç bir şey kendisi için yaşamaz.
Nehirler kendi suyunu içemez.
Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez.
Güneş kendisi için ısıtmaz.
Ay kendisi için parlamaz.
Çiçekler kendileri için kokmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz.
Rüzgar kendisi için esmez.
Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur :
Her şey birbiri için yaşar,
Birbiri için yaşamak doğanın kanunudur."

Ahlaki Körlük // Zygmunt Bauman

Belleğin yuvası neresidir? Nereden gelmektedir? Bizi ötekilerle ve ortak geçmişle ilişkilendiren bilişsel bir süreçten ve kültürel kodlar sisteminden mi ibarettir? Yahut daha fazlası mıdır? İzah gerektirmeden anlaşıldığını farz ettiğimiz yaşamlarımızda, dilimize, gündelik varoluşumuza, deneyimlerimize ve hadiselere dönüşen bir şeylerin duyarlılığıdır belki?

Herkesin çaresizce ilgi çekmeye çalıştığı bir dünyada, kayıtsızlık bir yükümlülük olmasa bile yenilgiye dönüşür.
Kötülüğü nesnelliğe sahip bir etmen olarak yansıtmak, uzun süredir dini öykülerin ve kötülük mitolojilerinin teşvik ettiği bir şeydi. Ancak bugün bile içimizdeki kötüleğe bakmayı reddediyoruz. Neden? Çünkü dayanılmaz ölçüde zor ve sıradan bir insanın gündelik yaşamındaki mantığı tamamen altüst edecek bir şey.

Medeniyet artık kazançla ilgili bir şey değildir. Aksine kayıpla bağlantılıdır.
Zygmunt Bauman, Ahlaki Körlük

İnsan? // Bilge Karasu

"İnsanı en yüksek yere yerleştirmekten, hayvanlardan, bitkilerden, sulardan, dağlardan çok önemli olduğuna, her şeyin insan için yaratılıp insana kulluk etmesi gerektiğine inanırmış gibi yaşamaktan vazgeçelim. Belki o zaman insanın değerini öğrenir, hayvanla, bitkiyle, suyla, dağla, taşla birlikte bir anlamı olduğunu, olabileceğini anlar, belki o zaman insana saygı duymasını başarırız."

Bilge Karasu

Edgar Allen Poe

"Delilikten mustarip değilim, her anın tadını çıkarıyorum."

Edgar Allan Poe

Randevu // Edgar Allan Poe

Şüphesiz ki bu dünyadan başka dünyalar da var.

Edgar Allan Poe, Randevu

Yürüme // Oruç Aruoba

 

Yol, belirli bir yerden kalkar,
belirli başka bir yere varır-ama yolun yönü hiçbir zaman
bu iki yer (iki nokta) arasındaki
düz çizgi (bir doğru) değildir:-
Yol, dolaşır...
Oruç Aruoba / Yürüme

Yarın Cumartesi // Güner Sümer

Koca bir dinamit yığınını ateşleyip karşısına geçsinler. Sonra da "Allah Allah, patlıyacak ne var sanki" desinler...

Bize bir gökyüzü verilmiş. Her bahar çiçek açmasını bilen ağaçlar verilmiş. Biz bunların değerini bilmiyoruz. Biz birbirimizin mağlûbuyuz anne. Ortada bir tek galip yok.

Bütün işi sabah sekizde evden çıkıp akşamın beşine kadar çalışmak olan bir robot muyuz be? Bizim içimizde küçük de olsa bir dünya yok mu?

Kaktüsleri bilir misin? En sevdiğim bitkidir. Dallarını kırsan daha genç, daha gür filizler verir, insan biraz kaktüslere benzemeli.
Güner Sümer, Yarın Cumartesi

Ben // ke

Siyaseti uzun süre takip ettim, ekonomiyi anlamaya çalıştım, hukuk okudum, felsefeyi kurcaladım, edebiyatla ilgilendim, sosyolojiyi merak ettim, bu kadar, bir de psikoloji vardı değil mi, psikolojim sarkaç misali.. bazen yaşama sevincine sarılıyorum, bazen dünyanın acısı sarılıyor bana.. dinden de imanı aldım.. dayanabilmek için alabildim mi acaba, yani, pagan olsan en iyisi, ama bu odalar insanı namaza davet ediyor..

ke

Mum // ke

mumuyla yaşayan insanlar var, bazen mumunu söndürmek isteyen ama yanan mumunun büyüsüne kapılan..

ke

Anlam // ke

Anlam bir olasılık değil bir olanaktır.

ke

Şiir // Ömer Faruk Hatipoğlu

Ş İ İ R

şiir dostlar
konuşmak değildir havadan sudan
şiir suyu konuşturmak
havada buharlaştırmadan
şiir yazmak değildir çala kalem
kalemi yüreğin suyuna batırmak
ve aşktan bir nehri başlatmak
uyandırıp uykudan
şiir, okumak değildir dostlar
maniye anlam verip okumak değil
duygudan anlam derip
tam kıyısından dönmek maninin
şiir dostlar incinir alkışlardan
o bir sestir yüreği aklından büyük
ve ürker iri yarı seslerden
emeksiz aşklardan korkar
ömer faruk hatipoğlu

Felsefe // Musonius Rufus

"Çünkü felsefe dışa dönük gösterilerden meydana gelmez. Felsefe ihtiyaca kulak verir ve buna dikkat eder."

Musonius Rufus

Kendime Düşünceler // Marcus Aurelius

"Bugün şartların beni ezen varlığından kaçtım. Daha doğrusu onları kovdum. Çünkü beni ezen şey dışarıdan değil kendi varsayımlarımdan besleniyordu."

Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler, 9.13

Stoacının Günlüğü // Ryan Holiday

Eğer iç bütünlüğümüze (ve öz farkındalığımıza) odaklanmazsak dış etkenlerin bizi darmadağın etmesi tehlikesiyle baş başa kalırız.

Sürekli seni baştan çıkarmak, satın almak, kanına girmek ve değiştirmek için uğraşan bir dünyaya karşı en güçlü silah karakterdir.
Stoacının Günlüğü
Ryan Holiday

Yazmak // Marguerite Duras

 

"İnsan, içinde bir yabancı barındırır
yazmak, işte o yabancıya ulaşmaktır."

Marguerite Duras

19 Mart 2024 Salı

Zoom // ke

zoom

kalem oynatacak kadar güçlüydüm, sevdiğim için cesaretim de vardı, üzüm gibi ezilene dek, şarap umarken sirke, derken, şimdi güce ihtiyacım var, sevilmeye, ve sen yoksun, işte buna boktan dünya diyorum.. bir çatlak yaratmak için güce ihtiyacım var.. hiçbir yere çıkmayan bir patikada yürürken ayaklarıma derman.. kim görmüştür cennetin yedinci katını, kim inmiştir cehennemin yedi kat dibine, kim ermiş benim gibi meleklerin ve şeytanların menziline, uçurumları alkışlar, zirvelere hınç bağlarlar, artık böyledir insan -arıyorum seni deniz seviyesinde, insan boyunda bir mutluluk olarak, buna the big jump diyorum- koloniyi gözlemlediğimde, aşırı ışıyan reaktörü gördüğümde kalbimde bir ağırlıkla bir tabuta gizlenmiştim, menzilin gerisi de var.. aradım.. çaresi yoktur.. çare önermeyen bir geri çekilme, yakın vadede gelmeyecek, peki bu uygarlık nereye gidecek, hızını artırarak, duvara karşı.. tüketenler iflah olur mu.. milyonlarca otomobille insanları oradan oraya ileten sapık insanlık iflah olur mu.. sevgilin dünyaya baksın, temiz bir dünyada görsün seni, dünyayı görürse belki sendeki dünyayı da görebilir.. iyi sınırlandırılmıştır ama sınırları yoktur bu dünyanın.. ancak o zaman özel olabilir çünkü hakiki olur en azından.. iyi sınırlandırılmıştır ama sınırları yoktur bu sevginin.. sevgililer gününde magic mushroom yedim, yani içinde dedikleri gibi sihir var.. so.. zoom..
ke

İnsan Olmak // Engin Geçtan

İnsan kimsesiz ve yalnız değildir, geçici olarak tekbaşına bırakılmıştır.

İnsan Olmak / Engin Geçtan

Şirinler // ke

İnsana da şirinler gibi bir gargamelle bir azman mı gerekiyor, bunun dışında güzel bir hayatları olduğu söylenebilir, bizim pek öyle değil, huzuru, rahatı kaçmış (zeminini yitirmiş, koordinatları kaymış, parçalanmaya, aşırılığa ve hızlı bir değişime maruz kalmış) çok insan var ama 21. yüzyılda gargamelle azmanımız hazır.. gargamel uygarlık krizi, azman (global) kapitalizm.. süper çağı kaçırdık, süper çağ olunca süper diyebiliyordun, iyiydi, hiper çağda hiper mi diyeceğiz (romadaki yılbaşı kutlamalarında patlatılan havaifişekler yüzünden bir sürü kuş korkudan ölmüş, hiper bu demek herhalde).. gelişmeler insanların maddi hırslarından kurtulmalarına vesile olur mu, belki o zaman biraz şirinlere benzeriz..

ke

Varlık ve Hiçlik // Jean-Paul Sartre

Benim başkasında hedeflediğim şey, kendi kendimde bulduğum şeyden fazlası değildir.

Varlık ve Hiçlik, Jean-Paul Sartre

Doğanın Gizli Bahçesi // Edward O. Wilson




Sadece karıncalar, kuşların, ikiyaşayışlıların, sürüngenlerin ve memelilerin toplamının dört katı ağırlığındadır. Dünya'daki belli başlı karasal yaşam alanlarının çoğunda bu karınca oranı ya buna yakın ya da bundan fazladır.

Doğanın Gizli Bahçesi, Edward O. Wilson

Varlığın İzi // Yetiş Akkaya

 

uzatmaya ve derin kılmaya
çabalıyordun ,
bir ezgi ile etrafını süslemeyi
bir hayatın.
farkettin ki, mesafen açılıyordu
ve yalnız böyle görebiliyordun
önce kendini,
sonra şeyleri.
bazı anlarda, ışıldardı gölgen
bütünlerdin onu,
ve derdin ki
bu varlığın izi...

Yetiş Akkaya

Mandala // Allen Ginsberg

Mandala

Tanrılar kendi gövdeleri üstünde hora tepiyorlar
Yeni çiçekler açıyor Ölüm'ü unutarak
Göksel gözler kuruntunun yürekvuruğu ötesinde
Şen şakrak Yaratıcı'yı görüyorum
Bandolar dünyalara marşlar çalmak için kalkıyor
Bayraklar ve flamalar aşkınlık içinde dalgalanıyor
Sonsuzluk içinde en sonunda çok gözlü bir görünüm kalkıyor
Yapıttır bu! Bilgidir bu! İnsanoğlunun sonudur bu!
Allen Ginsberg

Şair // René CHAR

"Bilinmeyen bir varlık, belirsiz bir varlıktır, işe el koyarak iç sıkıntımızı ve yükümüzü atardamar şafağına çevirebilir. Şair, sağlığını her gün masumluk ve bilinç, aşk ve hiçlik arasına serer."

René CHAR

Mühürlenmiş Zaman // Andrei Tarkovski

Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, hakikatle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.

Mühürlenmiş Zaman // Andrei Tarkovski

Küçük Dere // Oruç Aruoba


küçük dere
deniz'e ulaşınca
şaşırır işte...
Oruç Aruoba

Tek Bir Günah Vardır Derler; Diğer Günahlar Ondan Türer // Köksal Erdenoğlu

arada bir opium kaçamağı yapıyorum, kaçamak olduğu için etkisini hissediyorum.. keşke hep kafam böyle olsa.. netameli konularla ilgilenirken, eleştirel bir tutum sergilerken beni daha dayanıklı yapıyor.. yazar düşünmenin değil düşünmeye eşlik eden endişenin ağır bir durum olabileceğini söylüyor.. mutsuz bir bilince sıkıştığımız bir yerde kafamızı kuma gömmek ise gerçekleri değiştirmeyecektir..

köpeklerin bilgeliği sayfasında bir arkadaş caraco’nun kaosun kutsal kitabından iki alıntı paylaşmıştı, ilgi çekici bir kitaptır, modernlikle, geçmodernlikle ilgili hiç de yabana atılmayacak provokatif de diyebileceğimiz düşünceler içerir.. ben de gece kitabı netten biraz incelemeye çalıştım, bazı alıntılar paylaştım, o gün toplamda beş arkadaşım caraco’dan bahsetti.. duyarlılıkları ortalamanın üzerinde olan ve yaşadığımız çağ üzerine eğilebilen arkadaşlar.. hatta biriyle bu vesileyle çağımızla ilgili sohbet etme olanağımız oldu..

kitapta kendi gidişatına kapılmış modern uygarlığın bedelinin delilik olabileceği söyleniyor.. byung chul-han ise daha çok post modern durumu gözlemlemiş ve post modern durumdaki uygarlığın bedelinin depresyon, yorgunluk ve tükenmişlik olabileceğini söylüyor..

sürekli olumsuz eleştiriler paylaşan birisi değilim hatta arada bir kendimce bazı çıkış yollarına bile işaret etmeye çalışıyorum.. mesela bunlardan biri mayısın emek ve eşitlik, haziranın birey ve özgürlük tandanslı etik hareketler olduğu ve gelecek etik harekete temmuz dersek konusunun dünya ve kardeşlik olabileceğini yazmıştım.. belki de modernliği aşmak için onu tamamlamamız gerekiyordur..

bana öyle geliyor ki zaten bu sürecin içindeyiz.. dünya-insanlık ilişkisinin gayet sorunlu bir hale geldiği bilince çıkarıldı mesela.. iklim krizini bilmeyen yok ancak büyük bir tür yıkımının da içindeyiz ve uygarlığımızın gelişimi jeolojik ölçekte bir flaş patlatmaya benziyor.. beri yandan postmodern durumun ya da geçmodernliğin insanlara etki edebilen olumsuz yönleri de var.. hız, sanallık, parçalanmış hayatlar, performans baskısı, bıkkınlık, hakikat-sonrası ve utanç sonrası siyaset, bireysel özgürlüklerin geçkapitalizmde atomize bireyciliğe bükülmesi ve buna bağlı olarak gelişen narsisizm gibi etmenler artık seçilebiliyor.. uyarılar ve eleştiriler önemlidir, özellikle piyasaların ve kurumsal siyasetin çizmeye çalıştığı pozitif toplum tablosu gerçekçilikten uzaktır.. çıkışı olmayan bir labirentin içinde uyarıcı almış fareler gibi şimdiki zamana hapsolan, eskiden bir rahatsızlık olarak kabul edilen nostaljinin revaçta olduğu bir dönem, bu saydıklarımız doğru ya da yanlışın ötesinde gerçek şeyler.

beri yandan modern durumda sınırları daha belirgin olan ikiliklerin postmodern durumda sınırlarının silikleşebilmesi; kadın-erkek, organizma-makine, doğru-yanlış, kültür-doğa vb. gibi.. modern üretim toplumlarından, üretim çağından tüketim ve arzu çağına geçilmesi ve bunun yeryüzü üzerindeki basıncı artırması gibi şeylerden de bahsedilebilir..

tüm bunlara rağmen acaba bu çağın olanakları nedir.. işte bu da özellikle amatör edebiyatçı ve düşünürlerin üzerine düşen şeylerden biri bence.. amatör seven demek.. duyumsama ve düşünme olarak yazma etkinliğini kendi yaşamından ayırmayan bu yaklaşımın büyük anlatılar yerine küçük ve samimi hikayeler potansiyeline sahip olduğu söylenebilir..

geleceğimizi belirleyecek şeylerden birinin adı konuldu, dünya ve yaşam odaklı, dünya ve yaşamı tahrip etmeyen bir nicelikle sürdürülebilir bir doğa kültürü yaratabilecek miyiz.. yoksa ferri açmazı denilen bir durum bir mukadderat mı, uygarlık topyekün kendini ve insanlığı imha etmeye mi yazgılı.. bilmiyoruz.. bu noktada farkındalık yerine idrak kelimesini öneriyorum, evet farkındalık bir adımdır ancak idrak farkında olunan şeyin yüklediği sorumlulukla davranmayı ifade eder..

yaklaşık on yıldır uygarlık sorunu üzerine okumaya, düşünmeye çalışıyorum.. yeni ilkellik hareketleri oluşabileceği gibi öyle görünüyor ki siborglar da yolda.. ancak insanlığın yeryüzü üzerindeki basıncı yani talan ve istila durumu düşünülecek olursa makul önerilerden biri üretim, tüketim ve üremeden geri çekilmektir..

yabanıl diye bir sitede insanmerkezci uygarlık şöyle anlatılmıştı; insanlar iyiye doğru bir nehre sırıklar saplamaya başladılar ama öyle bir noktaya gelindi ki bu gelişmenin, biriktirim kültürü ve uygarlığının bedeli nehrin tıkanması oldu, birey ya da grup insiyatifleriyle sınırlandırma ve geri çekilme pratikleri o sırıkları nehirden sökmek anlamına gelebilir mi acaba, kulağa açgözlü sınırsız ihtiyaçlar dünyasından daha sevimli geliyor sınırlandırma pratikleri, yani temkinli ve tedbirli olmak..

malum artık potada türcülük var, biz bu dünyanın efendisi değiliz, bir piramitin en tepesinde yer alan üstün bir canlı değiliz, bir sistemin üstünde değil içinde olan diğer türler gibi bir türüz sadece.. 21. yüzyıl bunu idrak etmek durumunda kalacak olan bir yüzyıldır.. bu gezegeni mahvedip uzaya açılmak kulağa hiç de hoş gelmiyor, umarız yapabileceğimiz başka şeyler vardır..

açık yürekli hedonizmden açgözlü hedonizme meyil eden bir çağda eğer bir hazdan bahsedilecekse, masum bir hazdan bahsedilecekse bu da doğru davranmanın getirdiği hazdır..

tek bir günah vardır derler, diğer günahlar ondan türer: bilinçsizlik..

köksal erdenoğlu

Seçenekler // ke

Seçenekler yaratmak için kullandığımız tarihsellik, aşırı bencillikle aşırı özgecilik arasında dengeli bir kültür arayışımız, yaşam, dünya ve evrenle ilişkimiz (yönelimsel bilinç), duyumsal ve düşünsel etkinliklere bağlı katı ve esnek yönleriyle psikolojik yapımız ve fiziksel yapımız (bedenimiz) seçenekleri sınırlandırır. Yazar 'Seçme İkilemi'nde diyor ki her şey seçmeli hale gelirse neyi seçmiş oluruz biz?

Yaşam // Hans G. Gadamer

“Yaşam, sınırlarımıza giden yolda olmak demektir. Ve bunu bilmeyenler yaşamı oldukça yaşanılamaz kılarlar.”

Hans G. Gadamer

Burada // Oruç Aruoba

 

Burada
uğultu, gürültü içinde
içim bomboş
kaskatı,
bağırış, haykırış içinde
içim yemyeşil
sapsarı
doluyorum. Orada
olacağım. Bembeyaz olacağım
mavilikler içinde,
pırılpırıl olacağım
kayalıklar içinde-
içim dopdolu
esintili
serin.
Olacağım
orada-
dolacağım.
Yerim nerede-
bileceğim:
yolum nereye
bulacağım.
Yayılacağım gökyüzü gibi
olanların, olacakların üstüne-
şimşek gibi çakacak
yağmur gibi yağacak
güneş gibi açacağım
olmuşların, olmamışların üstüne
gökyüzü gibi.
Yürüyeceğim yeryüzü gibi
olamayanların, olamayacakların üstüne-
gölge gibi geçecek
ışık gibi düşecek
ses gibi çınlayacağım
oluşların, olmaların üstünde
yeryüzü gibi.
Yolum nereye-
bileceğim:
yerim nerede-
bulacağım.
Oruç Aruoba

Bu Ülke // Cemil Meriç

Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçl...