Mühürlenmiş Zaman, Andrey Tarkovski
Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler.
Her insan, dünyanın kendi gördüğü ve algıladığı gibi olduğunu sanmaya eğilimlidir. Heyhat, dünya, bambaşkadır! "Kendisi için var olan şey" ancak insan pratiği süreci sonunda "bizim için olan şeyler"e dönüşür.
Geleneksel doğrular, ancak bireysel deneyimlerle onaylanırlarsa doğru olarak kalırlar.
Dinleme ve anlama yeteneği çok değerlidir. Bir kez olsun aynı şeyleri hissetmeyi başarabilmiş iki insan birbirini hep anlayacaktır.
Sanat, bir insanın muktedir olduğu en iyi şeyi, yani umudu, inancı, aşkı, güzelliği ya da istediği ve umduğu en iyi şeyi güçlendirir.
"Sözcükler, sözcükler, başka hiçbir şey yok" -gerçek hayatta sözcükler zaten yeterince anlamsızlar. Sözcükle davranışın, sözcükle meselenin özünün, sözcükle düşüncenin bir an için olsun uyuştuğuna o kadar az tanık oluruz ki.
Duygularımız sözcüklere bürünür; sözcüklerle acıyı, sevinci, iç dünyamızda olup bitenleri dile getiririz, yani aslında dile getirilemez şeylerin tümünü sözcüklerle aktarmaya kalkışırız.
Günümüz insanı hiçbir şey feda etmeye yanaşmıyor; oysa gerçek bireyselliğe varmanın tek yolu özveriden geçer. Ne yazık ki, bu gerçeği giderek unutuyoruz, dolayısıyla insan olma duygusu da yitip gidiyor.
Hermann Hesse'nin şu hüzün dolu sözlerini hatırlayalım: Şair olundu mu bir kez, bir daha dönülemez! Ne doğru bir söz!
Ancak ne yazık ki biz, artık sevgiyi de unuttuk.
Ahlaksal bir varlık olarak insan, öyle bir anımsama yeteneğiyle donatılmıştır ki kendi sınırlarının farkına yine kendisi varır. Anılar bizi saldırılara açık, acı çekmeye hazır kılar.
Gerçek sinemada seyirci, seyirci olmaktan ziyade tanıktır.
Sanat, insanın mantığına değil duygularına seslenir. İnsanın ruhunu 'yumuşatma'yı, iyiye karşı duyarlı kılmayı amaçlar...
Manevi bir çabayla bedeli ödenmemiş hiçbir özgürlük insanı tatmin etmiyor.
İnsan hayatının öyle yanları vardır ki, bunları gerçekçi biçimde canlandırabilmenin tek yolu şiirdir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder