iktidarlar lanetlidir ve ben bu yüzden anarşist oldum..
Komün, Louise Michel
Gülümseyişi öyle sevimliydi ki, anında kalbimi kazandı. Parisli saygıdeğer güruhun vahşetine karşı duran bu kadındı işte. Beylerin gazabına uğrayan Komün, işçilerin kanında boğulmuş, Paris sokaklarına binlerce ölü ve yaralı saçılmıştı. Bununla da yetinmeyen güruh, Louise'i gözüne kestirmişti. Pere Lachaise barikatlarında, Komüncüler'in son direniş mevziinde, ölümü hiçe sayarak, kahramanca çarpıştı Louise. Mahkemede kendisine yoldaşlarıyla aynı cezanın verilmesini talep etti; cinsiyetinden ötürü hiçbir ayrıcalığa tenezzül etmedi. Davası uğruna ölmeyi göze almıştı. Korkudan mı, efsaneleşen cesaretine duyulan hayranlıktan mı bilinmez, cani Fransız burjuvazisi onu öldürmeyi göze alamadı. Her gün azar azar ölmesi için Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderildi. Ne var ki Louise Michel'in direnme gücünü hesap etmekte yanılmışlardı. Sürgündeki kader arkadaşlarının umudu ve esin kaynağı oldu; hastalananları iyileştirdi, yeise kapılanlara yeniden yaşama sevinci aşıladı. Komüncüler affa uğrayınca Louise de başkaları gibi Fransa'ya döndü. Onu unutmamış olan Fransız halkı büyük bir sevgiyle bağrına bastı.
Hayatımı Yaşarken, Emma Goldman
Bütün iktidar mahallelere verildi. Her mahalle bir meclisti.
Ve her tarafta kadınlar vardı: işçi kadınlar, terzi kadınlar, fırıncı kadınlar, aşçı kadınlar, çiçekçi kadınlar, bakıcı kadınlar, temizlikçi kadınlar, ütücü kadınlar, büfeci kadınlar. Düşman, kendilerine sürüyle görev yükleyen toplumdan henüz vermediği hakları talep eden bu ateşli kadınlara, yangın çıkarıcılar anlamına gelen petroleuses adını takmıştı.
Oy kullanmak talep ettikleri o haklardan biriydi. Bir öncekinde, 1848 Devrimi'nde, Komün Hükümeti bire karşı sekiz yüz doksan dokuz oyla bunu reddetmişti.
Bu İkinci Komün de kadınların taleplerine kulaklarını tıkamaya devam ediyordu, ama iktidarı elinde tuttuğu kısa süre boyunca kadınlar, boyunlarına bağladıkları taburlarının simgesi kırmızı eşarpla, her tartışmada fikirlerini beyan ettiler, barikatlar kurdular, yaralıları tedavi ettiler, askerlere yemek verdiler, ölenlerin silahlarını alıp onların yerlerini doldurdular ve savaşırken öldüler.
Daha sonra bozguna uğradıklarında, karşısında savaştıkları iktidarın intikam saati gelince, binden fazla kadın askeri mahkemelerde yargılandı.
Sürgüne mahkum edilen kadınlardan biri Louise Michel'di. Bu anarşist öğretmen mücadeleye eski bir karabinayla katılmış ve çarpışmada yeni bir Remington tüfek kazanmıştı. Son kargaşada ölümden kurtuldu ama onu çok uzaklara gönderdiler. Sürgün cezasını çekmek üzere Yeni Kaledonya'ya gitti.
"Ben onların bildiklerini bilmek istiyorum," demişti.
Sürgün arkadaşları bu vahşilerin insan eti yemekten başka bir şey bilmedikleri konusunda onu uyardılar:
"Oradan sağ çıkamayacaksın." Ancak Louise Michel, Yeni Kaledonya yerlilerinin dilini öğrendi, selvaya daldı ve oradan sağ çıktı.
Yerliler ona üzüntülerini aktardıktan sonra oraya niye gönderildiğini sordular: "Yoksa kocanı mı öldürdün?" Onlara Komün'le ilgili her şeyi anlattı: "Ah ! Şimdi tamam," dediler. "Demek sen de bir mağlupsun. Aynen bizim gibi."
Kadınlar, Eduardo Galeano
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder